Dünyada tahmini 145 milyon insan diyabet hastasıdır ve tahminler, bu rakamın, 2020 yılı itibariyle 290 milyona ulaşacağını ileri sürmektedir. Daha da şaşırtıcı olan şey bu insanların üçte birinin hasta olduklarını bilmemeleridir. Türk toplumunun yaklaşık % 8 i şeker hastasıdır. Şeker hastalığı (ya da tıptaki adıyla Diabetes Mellitus), vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. İnsülin pankreas denilen midemizin arkasında yer alan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.
Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Şeker kan dolaşımında kalarak kan şekerini yükseltir. Vücudumuz ise şeker denizi içinde yüzerken (insülin eksikliği nedeniyle kullanamadığı için) şekersizlikten, enerji üretmek için yağları ve kasları yakar. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. Kanda bütün vücudu dolaşan yüksek kan şeker seviyesi küçük damarlarda daralma meydana getirir ve böylece kan dolaşımı zayıflar. Bu nedenle diyabetik hastalarda böbrek hastalıkları, yaraların geç iyileşmesi, ayak ve göz problemleri gibi komplikasyonlar görülür. Diyabetin kronik komplikasyonlarından biri de ‘nefropati’ adı verilen böbrek hastalığıdır. On yılı aşkın Tip 1 diyabetlilerin yüzde 35’inde bu hastalık görülmektedir. Böbrek işlevinde azalma olan nefropatinin, erken dönemde tanısı konulursa yoğun insülin ve sıkı kontrol ile ilerlemesi durdurulmakta ve geriye döndürülmektedir. Bu komplikasyonun tanısı için, mikroalbüminüri testini yapmak gerekecektir. Diyabetin görmeyi tehdit eden en önemli komplikasyonu; göz küresinin arka bölümünde yer alan ve retina adı verilen ağ tabakasında sebep olduğu hasardır. Diyabet tanısı konulduğunda, hasta tam bir göz dibi muayenesinden geçirilmelidir. Beş yıldan daha uzun süredir tip 1 diyabeti olanlar, gözlerini yılda en az bir defa kontrol ettirmelidir. Tip 2 diyabeti olanlarda ise bu kontrol, hastalık öğrenilir öğrenilmez başlamak üzere, yine yılda en az bir defa yapılmalıdır. Göz sorunları erkenden fark edildiğinde, bunların hastanın yaşamını etkileyebilen boyutlara ulaşmalarını önleyecek önlemler ve tedaviler vardır. Örneğin; diyabetik retinopatide zamanında yapılan lazer tedavisi ciddi görme kaybı riskini yaklaşık %60 oranında azaltabilmektedir.
Diyabet aynı zamanda yağ metabolizmasını değiştirerek, kan damarlarında kolesterol yüklü plakların oluşması riskini arttırır. Bu da, diyabet hastası bir kişinin potansiyel olarak kalp damar hastalıkları riskini de taşıması anlamına gelir. Diyabet, ‘ateroskleroz’ adı da verilen damar sertliği gelişmesini hızlandırmakta ve koroner damar hastalığının ortaya çıkma sıklığını artırmaktadır. Ateroskleroza bağlı olarak ortaya çıkabilecek diğer büyük damar hastalıklarının (beyin damarlarındaki tıkanmalar) oluşması riskini de artırmaktadır. Çok yüksek kan şekeri ve kan yağının yüksekliği, şişmanlık, tütün kullanma gibi kardiovasküler risk faktörleri, kalp ve damar hastalıkları oluşumunu hızlandırır. Bu nedenle, diyabetli hastalar, kan yağları (total kolesterol, HDL, LDL, VLDL ve trigliserid) düzeylerini 3-6 aylık aralıklarla ölçtürmelidir. Kolesterol, diyabeti etkileyen önemli faktörlerden biridir.
Diyabet aynı zamanda kalbi çevreleyen damarlarla, kollara, bacaklara ve kalbe kan götüren damarlara da hasar verebilir. Damarların iç yüzünde gelişen hasar, esneklik kaybına neden olur. Kandaki kolesterol, hasar gören yerlerde tutulur ve zamanla damar tıkanır. Sonuç olarak kalp, kanı gittikçe tıkanan damarlardan geçirebilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu durum kalp krizlerinin, inmelerin/felçlerin gelişmesine, tansiyonun yükselmesine, kollara, bacaklara ve başa yetersiz kan gitmesine neden olabilir. Kalp ve kan damarları, diyabeti olmayan insanlarda da hasar görebilir; ama diyabetli hastalarda daha yüksektir. Diyabet ayrıca, sinir hücrelerine de zarar verebilir. Bunun tıptaki adı ‘nöropati’ dir. Kan şekeri yüksek olduğunda sinir hücreleri şişer ve bozunuma uğrar. Zamanla bunlar, vücutta organlara sinyaller taşımak şeklindeki temel görevlerini yerine getiremez olurlar. Bazı sinirlerin hasar görmesi ayaklarda ve bacakların aşağı kısımlarında karıncalanma, uyuşma, yanma, sızı veya zonklama hislerine neden olur. Nöropati semptomları zaman zaman ortaya çıkıp zaman zaman kaybolabilir. Birçok hasta ağrılarının, kan şekeri normale yakın olduğu zaman daha azaldığını bildirir. Sinirlerin hasar görmesine bağlı olarak, cinsel sağlığı da olumsuz yönde etkileyebilir.
Artık şeker hastalığı metabolik sendrom içinde anılmaktadır. Metabolik sendromun en önemli özellikleri insülin direnci, abdominal şişmanlık, yüksek kan basıncı ve lipid bozukluklarıdır. Yani diyabet, tansiyon, hiperkolesterolemi gibi problemlerin toplamı metabolik hastalık olarak belirtilmektedir. Size doğal destek ürünleri hazırlarken bunu gözardı etmiyoruz.
METABOLiK SENDROM OLUP OLMADIĞINIZIN ARAŞTIRILMASI İÇİN:
1. Haftada 5’ten fazla çikolata bar, patates cipsi, mısır gevreği ya da benzeri sanayi gıdaları yiyor musunuz? (evet/hayır)
2. Hiç tansiyonunuz ölçüldüğünde size yüksek olduğu söylendi mi? (evet/hayır)
3. Düzenli egzersize rağmen kilo vermekte zorlanıyor musunuz? (evet/hayır)
4. Kilonuz özellikle karın ve bel çevrenizde mi lokalize? (evet/hayır)
5. Kalp damar hastalığı, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı bulunan yakınınız var mı? (evet/hayır)
6. Yemek öğünleri arasında konsantrasyon kaybı, baş ağrısı, mide bulantılarınız oluyor mu? (evet/hayır)
7. Kolesterolünüz yüksek mi? (evet/hayır)
8. Sıklıkla şekerli gıdalar yeme ihtiyacı duyuyor musunuz? (evet/hayır)
9. İdeal kilonuzun 5 kilo veya daha fazla üzerinde misiniz? (evet/hayır)
10. Yemek yedikten sonra genellikle yorgunluk hissediyor musunuz? (evet/hayır)
11. Pirinç, patates, un içeren gıdaları haftada 3 kereden fazla alıyor musunuz? (evet/hayır)
12. Hipogliseminiz (kan şekeri düşüklüğü) var mı? (evet/hayır)
13. Haftada 2 kereden daha az mı egzersiz yaparsınız? (evet/hayır)
14. Gün içinde enerji iniş çıkışları yaşar mısınız? (evet/hayır)
0-4 EVET: Metabolik sendrom için düşük risk.
5-8 EVET: Metabolik sendrom için orta risk. Araştırılması önerilir.
9-14 EVET: Metabolik sendrom için yüksek risk. Tedavi başlanması önerilir.
Metabolik Sendrom Çalışma Grubunun Önerdiği, Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri
Aşağıdakilerden en az biri
İnsülin direnci
Bozulmuş glikoz toleransı
Aşikar diabetes mellitus ve
Aşağıdakilerden en az ikisi
Hipertansiyon (kan basıncı> 130/85 mmHG veya antihipertansif kullanıyor olmak)
Dislipidemi (trigliserid düzeyi>150 mg/dl veya HDL düzeyi erkekte <40 mg/dl, kadında < 50 mg/dl.
Abdominal obezite (VKİ>30 kg/m² veya bel çevresi: erkeklerde >102cm, kadınlarda >88 cm. )
Mikroalbüminüri (idrar albumin atılımı>20 mcg/dakika veya albumin / kreatinin oranı > 30mg/g
Diyabette özel bir beslenme programı uygulamak gerekli mi?
Diyabette özel bir beslenme yoktur. Diyabetliye önerilen beslenme, aslında herkesin uygulaması gereken sağlıklı beslenme programıdır. Diyabetliye öğretilmesi gereken sağlıklı beslenme ilkeleridir. Bu ilkeler kişinin tip 1 ya da diyabetli oluşuna göre değişir. İyi bir beslenme programı ile kan şekerinin normal düzeylerde tutulması sağlanarak, hastalığın ilerideki dönemlerinde oluşacak sorunlar önlenecektir. Az ve sık şekilde günde üçü ana, ikisi ara öğün olmak üzere 5-6 kez beslenmelidir. Taze sebze-meyveler de, vitamin ve mineraller açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Diyabetli hasta beslenme alışkanlıklarını nasıl düzenleyebilir?
Tüm diyabetlilerin ihtiyaçlarına cevap verecek tek bir diyet örneği yoktur. Her hastaya ayrı bir program gerekir. Beslenme programı düzenlenirken hedef kişinin yaş, cins, vücut ağırlığı, meslek ve aktivite durumu göz önüne alınmalıdır.
Bir yiyecek veya içecek tatlı değilse, 'diyabetliler için uygundur' denilebilir mi?
Hayır. Aslında tadı ne olursa olsun genelde yiyecekler şeker içermektedir. Örneğin 1 limonun; çeyrek büyüklükteki ayvanın ya da 1 elmanın da içerdiği şeker miktarı aynıdır. Bu nedenle neyi ve ne kadar tükettiğimizi biliyorsak, 'sağlıklı beslenme ilkelerini takip ediyoruz' demektir. Besinin basit şeker içermemesi, diyabetliler için en önemli kriterdir. Ancak yağlı olması da önemli. Adı diyabetik olan ürünler (diyabetik çikolata, diyabetik helva diyabetik baklava) şekersizdir, ancak içerdikleri yüksek yağ oranı sebebiyle kan şekerini yükseltmek açısından risk oluşturabilir. Hindistancevizi suyu, greyfurt ve avokado gibi bitkisel besinler, şeker ilave edilmeden hazırlanabilir. Şekersiz hazırlanmaları sınırsız tüketilebileceği anlamına gelmez; bu besinlerin tüketimlerinin belirli bir miktarda tutulması gerekir.
Gıdaların etiket bilgilerinden şeker içeriğinin değerlendirilmesi mümkün müdür? Etiket bilgilerinde, açık ifadeyle 'şeker' yazmıyor olması, her zaman ürünün şeker içermediğini göstermez. Örneğin etiket bilgisinde mısır şurubu, glikoz şurubu gibi besin hammaddeleri yer alıyorsa, o ürün şeker içeriyordur.
Enerjisi azaltılmış uygun gıdalar yiyin.
Şeker içermeyen fakat beyaz un miktarı yüksek yiyecekleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beyaz ve kepekli un, benzer enerji miktarını kapsamakla birlikte kan şekerini sofra şekeri kadar hızlı yükseltir. Bu nedenle beyaz ekmek, poğaça, diyabetik baklava, diyabetik kek ve diyabetik kurabiye gibi yiyecekler, tüketildiklerinde kana geçiş hızları yüksek olduğundan tercih edilmemeli.
Pişmiş sebze ve meyvelerin tüketimi de fayda sağlar mı?
Taze sebze ve meyveler, vitaminler, minerallerden açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılmasına katkıda bulunan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Enerjisi azaltılmış gıdalar diyabetliler de uygun mu? Hayır, uygun değil. Gıdanın enerjisinin azaltılmış olması şeker içermediği anlamına gelmez. Yiyeceklerde şeker dışında yağ ve protein de enerji sağlar. Dolayısıyla bir gıdanın enerjisi, içerdiği şeker miktarı aynen korunmak suretiyle oranı azaltılarak düşürülmüş olabilir. Bu durumda ortaya şeker içeren fakat düşük yağlı yağsız olduğu için enerjisi azaltılmış ürünler çıkar. Günde En az 8 Bardak su içilmelidir.
Diyabette beslenmenin temel prensipleri nelerdir?
Yemek yeme alışkanlığının sağlıklı beslenme ölçütlerinde olması gerekir. Özellikle de tedavide insülin kullanılıyorsa beslenme, aktiviteyle birlikte daha da önem kazanır. Az ve sık olacak şekilde günde üçü ana öğün, ikisi ara öğün olacak şekilde 5-6 kez beslenmek gerekir. Sabah kahvaltılarının atlanmaması önem taşıyor. Temel besin grupları olan süt, et, meyve, sebze, yağ ve tahıl gruplarını dengeli tüketmek gerekir. Süt ve süt ürünlerinin yarı yağlı çeşitleri tercih edilmeli. Sakatatlar ve şarküteri ürünleri yerine ızgara veya söğüş balık, yağsız et tercih edilmeli. Her ana öğünde mutlaka taze salata olması gerekli. Meyvelerse ara öğünlerde atıştırmak için iyi bir alternatif. Tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı ve kaymak gibi yağ çeşitleri yerine günde üç tatlı kaşığını geçmeyecek miktarda zeytinyağı kullanılabilir. Alkol ve şeker içerikli içeceklerden ve taze sıkılmış meyve sularından uzak durulmalı. Gün içinde şekersiz bitki çayları sıklıkla tüketilebilir. Günde en az 8 su bardağı su içmeye dikkat edilmeli ve spor yapılmalı. Ancak bu tedavi mutlaka kişiye göre belirlenmelidir. Fiziksel aktivitelere önem verin: Düzenli egzersiz yapmanız size pek çok açıdan yardım edebilir. Kilonuzu uygun düzeyde tutmanızı sağlar. Kan şekerinizi daha iyi kontrol etmenize yardımcı olur.
Diyabetle yaşamayı kabullenin. Bu konuda zorluk ve sıkıntılar yaşıyorsanız, yaşam bir azap haline gelmişse, bir psikologdan yardım istemekten çekinmeyin.
Unutmayın!
Diyabet hastalığı ile normal bir hayat sürmek mümkündür. Doktorunuzun önerilerine uyarak, düzenli beslenme, egzersiz, kontrol, şifalı bitki ve ilaç kullanımıyla sağlıklı ve uzun bir hayata sahip olabilirsiniz.
Metabolik sendromda faydalı olabilecek bitkiler:
Karabaş Kekik: Hazmı kolaylaştırıcı ve idrar söktürücüdür. Bağırsak gazlarını giderir ve safra akışını düzenler, salgı bezlerini çalıştırır, spazm çözücüdür. Şeker hastalığında son derece önemlidir, kanda ve idrarda şekeri düşürür. Kan dolaşımını uyarıcı olarak kullanılır.
Bahar: Şeker hastalığının en etkili doğal ilacıdır. Şeker hastalığını tedavi edici özellik taşır ve bitkisel insülin kaynağıdır. Teskin edicidir, çarpıntıları giderir.
Yeşil Fasulye Kabuğu: Şeker hastalığının en iyi tedavi yollarından biridir. Çay formülüne katılır.
Okaliptüs: Solunum yolları enfeksiyonlarında iyileştiricidir, balgam söktürür ve öksürüğü keser. Ayrıca antiseptik özelliğe sahip olup, bronşitte burun ve boğaz hastalıklarında etkilidir ve iyileştiricidir.
Zeytin Yaprağı: Diabette tedaviye yardımcı olarak kullanılır. Damar genişleticidir, sinirsel tansiyonda düşürücü etkisi vardır. Ayrıca şeker hastalarında kan şekerini düşürdüğü bilinmektedir.
Üvez Yaprağı: Yapraklarında bulunan Tanen dolayısıyla şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır. Laboratuar deneyleri yaprakların kan şekerini düşürücü bir etkiye sahip bulunduğunu göstermektedir.
Ceviz Yaprağı: Pankreas ve karaciğer çalıştırıcıdır. Antidiabetik olmasından dolayı şeker hastalığını iyileştirici özelliktedir. Hazmı kolaylaştırır.
Mersin Yaprağı: Pankreas çalıştırıcıdır. En çok dikkat edilmesi gereken husus, meyveleri olgunlaşmadan önce yaprakların toplanmasıdır. Çünkü myrtillin isimli bir madde, yapraklarda meyve olgunlaşmadan önce bol miktarda bulunur. Buna bitkisel insülin de denir. Bu maddeyi ayrıştırarak insülin enjeksiyonuna gerek kalmadan kan şekeri düşürülebilir.
Lavanta: Sinirsel baş ağrıları ve uykusuzlukta önemlidir, tansiyon düşürücüdür. Sinirleri ve kalbi kuvvetlendirici tonik etkisindedir. Sakinleştirir.
Boyotu Tohumu: Şeker hastalığına karşı önemli ölçüde kullanılmaktadır. Metabolizma düzenleyicidir. Aynı zamanda göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü ve kolesterol düşürücüdür.
Böğürtlen Yaprağı: Kuvvet verici, idrar söktürücüdür. Atidiabetik olup şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır ve iyileştirici özelliğe sahiptir. Kan temizleyici ve ağrı kesicidir.
Adaçayı: Midevidir. Sindirim sistemini kolaylaştırıcıdır, kan şekerini düşürücü ve şeker hastalığını iyileştirici, gaz gidericidir. Teskin edici, kan temizleyici, antibiyotik özelliğe sahiptir. Mide ve bağırsakları rahatlatır. Hazımsızlıkta çok etkili olup aynı zamanda idrar söktürücü özelliğe sahiptir.
Civan Perçemi: Diüretik, kan dindirici, sindirim ve kan dolaşımını düzenleyici, sindirim ve idrar yolları spazmlarını giderici, safra artırıcı, menapoz rahatsızlıklarını giderici, lenf bezleri rahatsızlıkları, çocukların işeme zorlukları, romatizma ve sinir bozuklukları, adet düzensizliği ve hemoroitte, genel yorgunluk ve gripte son derece önemlidir.
25 Şubat 2010 Perşembe
Herbalist Ömer Coşkundan Tansiyon ve Şeker için Şifalı Bitkiler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder