Kalp kuvvetlendirmeye, hazım kolaylaştırmaya ve mide bağırsak gazlarını gidermeye, Başlıca etkileri yatıştırıcı uyutucu ve spazm çözücü olduğundan özellikle sinirsel mide ağrılarında kramplarda rahatlama sağlamaya, Hafif etkili bir uyku vermeye, Ayrıca sinirsel kökenli çarpıntılarda, depresyon, sıkıntı ve streslerde rahatlatıcı etki etmeye, Psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanan sıkıntıları uzaklaştırmaya yardımcı bitkisel gıda desteğidir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Terletici etkileri mevcuttur. Yan etkileri görülmemiştir.
17 Mart 2010 Çarşamba
Karabaş Suyunun Faydaları
Damar sertliğine, Balgam sökmeye, Uykusuzluğu gidermeye zindelik vermeye, Bilhassa sinirsel baş ağrısı, uykusuzluk, yüksek tansiyon gibi şikayetlerde idrar yolu iltihaplarını, böbrek rahatsızlıklarında, sara ve astımda sinir ve kalp güçlendirici, egzama yaralarında kullanılan bitkisel gıda desteğidir..
Kullanım Şekli: Yemeklerden yarım saat sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Kullanım Şekli: Yemeklerden yarım saat sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Isırgan Suyunun Faydaları
İdrar söktürücü olmasından dolayı kandaki zehirli maddeleri uzaklaştırımaya, İştah açıcı ve kanın pıhtılaşmasını önleyici, Kalp yetmezliğine, ayak şişmelerine (ödem) ve toplardamar yetmezliğinde, Solunum yollarını açıcı, ağız, boğaz iltihaplarını giderici etkileri vardır. Mineral bakımından zengin olduğundan kansızlıkta destekleyici olarak, Romatizmal ve gotta, Vücutta ürik asit birikimi ile oluşan gotta böbreklerden ürik asit atılımını arttırarak yararlı olan bitkisel gıda desteğidir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Hayıt Suyunun Faydaları
İdrar söktürücü, mide bağırsak gazlarını giderici ve teskin edici, Hormonal adet kanaması sıklığı veya miktar olarak fazlalığı vakalarında, Ayrıca bazen hassas bayanların adet öncesi sivilce, gerginlik vs. gibi şikayetlerinde, Dizanteri, sıtma, ağız yara ve iltihaplarında, diş etlerinin sağlamlaştırılmasında kullanılan bitkisel gıda desteğidir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Defne Suyunun Faydaları
Defne yaprakları keskin kokusu ile ağızda çiğnenirse ağız kokularını giderir. Baharlı lezzetiyle sindirim salgılarını arttırmaya, İştah açmaya, hazmı kolaylaştırmaya, Bağırsak gazlarını gidermeye, Ayrıca terletici ve mikrop öldürücü özelliklere sahiptir. Bu nedenle her türlü soğuk algınlıklarına ve soğuk algınlığı sebebiyle meydana gelen kırgınlık, yorgunluk ve ağrılara faydalıdır. Meyveler idrar söktürücü ve romatizmal ağrıları gidermeye, Güneşte kurutulmuş ve toz haline getirilmiş meyve her türlü zehirli hayvan ısırığı ve arı sokmasında faydalı olan bitkisel gıda desteğidir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Düşüğe sebep olabilir. Bunun için gebe bayanlarda kullanılmamalıdır. Fakat doğum sırasında kullanılırsa doğumu kolaylaştırır ve çabuklaştırır.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Düşüğe sebep olabilir. Bunun için gebe bayanlarda kullanılmamalıdır. Fakat doğum sırasında kullanılırsa doğumu kolaylaştırır ve çabuklaştırır.
Bilya Kekik Suyunun Faydaları
Hazım eritmede, kan kanserinde, kanı temizlemede, damar açıcı olarak kolestrol için mikrop kırmada, mide ve bağırsak çalışmalarında, yüksek tansiyona, parazitleri dökmede, kilo vermek için kan dolaşımını uyarmada kullanılan bitkisel gıda desteğidir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Ülser hastaları yarı yarıya sulandırarak içmesi tavsiye edilir. Herhangi bir yan etkisi görülmemiştir.
Yasal Uyarı: Yukarıda tanıtımı yapılan ürün ilaç değildir. Bitkisel gıda desteğidir. Yukarıda verilen bilgiler doktor tavsiyesi veya uygulayacağı tedavinin yerine geçmez.
Kullanım Şekli: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Ülser hastaları yarı yarıya sulandırarak içmesi tavsiye edilir. Herhangi bir yan etkisi görülmemiştir.
Yasal Uyarı: Yukarıda tanıtımı yapılan ürün ilaç değildir. Bitkisel gıda desteğidir. Yukarıda verilen bilgiler doktor tavsiyesi veya uygulayacağı tedavinin yerine geçmez.
Biberiye Suyunun Faydaları
Başlıca dolaşım ve sinir sistemini aktive etmeye, Bu sebeple damar sertliğine bağlı hafıza zayıflıklarında, Zihin açar ve hafızayı kuvvetlendirmeye, Vücuda zindelik ve kuvvet vermeye. Kan dolaşımını arttırmaya, düşük tansiyonu dengelemeye, idrar söktürmeye, bağırsak gazlarını ve kabızlığı giderici özelliğe sahip bitkisel gıda desteğidir.
Kullanılışı: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Tansiyonu yükselenler dikkatli kullanmalıdır.
Kullanılışı: Yemeklerden sonra 1 kahve fincanı içilir.
Uyarı: Tansiyonu yükselenler dikkatli kullanmalıdır.
Adaçayı Suyunun Faydaları
Acı tadı sebebi ile iştah açmaya, Hazmı kolaylaştırır gazları gidermeye, Sindirim yolu hastalıklarını tedavi etmeye, Ağız özvakus (yemek borusu) yara ve iltihaplarında, mide ülseri ve gastritte, onikiparmak bağırsak ülseri, kolit ve bağırsak iltihapları, kalın bağırsak ve makat yaraları, böbrek, mesane, prostat, bayanlarda rahim iltihabı ve miyom, akciğerde ve karaciğerde yara ve iltihapların temizlenmesinde faydalı olan bitkisel gıda desteğidir.
Kullanım Şekli: Yemeklerden 20 dakika sonra 1 kahve fincanı içilir. Herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Kullanım Şekli: Yemeklerden 20 dakika sonra 1 kahve fincanı içilir. Herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Funda Suyunun Yararları
Genel olarak idrar yolları taşlarına karşı idrar söktürmeye, Böbrek üstü bezleri çalıştırmaya, Böbrekleri temizleyerek enfeksiyonları önlemeye, Ödem söktürücü ve gut hastalıklarına, Zayıflamak için de kullanılabilen bitkisel gıda desteğidir.
Yasal Uyarı: Yukarıda tanıtımı yapılan ürün ilaç değildir. Bitkisel gıda desteğidir. Yukarıda verilen bilgiler doktor tavsiyesi veya uygulayacağı tedavinin yerine geçmez.
Yasal Uyarı: Yukarıda tanıtımı yapılan ürün ilaç değildir. Bitkisel gıda desteğidir. Yukarıda verilen bilgiler doktor tavsiyesi veya uygulayacağı tedavinin yerine geçmez.
Bitkisel Ürün Kullanımı
Kemoterapi ve radyoterapinin bir tedavi olmadığını iddia eden Yrd. Doç. Dr. Ömer Coşkun ise çörek otu ve brokolinin kanseri önleyici ve tedavi edici özelliklerine dikkat çekiyor
Araştırmalara göre kanserin olası sebepleri arasında dengesiz beslenme yüzde 35 oranında yer tutuyor. Dengesiz beslenmenin yanına bazı olumsuz yaşam alışkanlıkları da eklenirse bu oran yüzde 85’e kadar yükseliyor. Birçok hastalığın tedavisinde destekleyici unsur olarak kullanılan bitkiler, binlerce kanser hastası için de umudun diğer adı. Çünkü yapılan araştırmalar, bitkisel tedavi yöntemlerinden en sık faydalanan hasta grubunun kanserliler olduğunu gösteriyor.
Tedavi gören kanser hastalarının alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvurma sıklığı ile ilgili Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Ankara Numune Hastanesi’nin yapmış olduğunu bir araştırma var. 704 kanser hastası üzerinde yapılan araştırma, kanser hastalarının yüzde 39.2’sinin alternatif tıp yöntemlerini kullandığını gösteriyor. Alternatif tedavi yöntemlerine başvuran hastaların yüzde 25’i, kullandığı yöntemin yararlı olduğunu düşünüyor.
KANSER HASTALARI ALTERNATİF TIP YÖNTEMİNİ KULLANIYOR
Araştırmaya göre, kanser hastaları, bağışıklık amacıyla ökse otu, dinamizmi artırması amacıyla da papatya ve kekik karışımını kullanıyorlar. Isırgan otu, bal, süt, pekmez, tereyağı, domates, lahana, arı balı, ebegümeci kanser hastalarının başvurduğu diğer bitkisel yöntemler. Araştırma, alternatif yöntemleri kanser tedavisinde kullananların sadece bitkilerden yararlanmadığını da ortaya koyuyor.
Hayvansal ürünler de kanser tedavisinde kullanılırken en çok başvurulan alternatif yöntemler; yurtdışından getirtilen köpekbalığı kıkırdağından çıkarılan yağdan yapılan tabletler ve deniz kaplumbağası kanı. Yapılan araştırmaya göre kanser hastaları, Uzakdoğu kökenli tütsülerin ve muskaların da kanser hücrelerini yok ettiğine inanıyor. Onkologlar ise beslenmedeki antioksidanların, bitkilerdeki fitokimyasal maddelerin ve Omega 3 gibi bazı yağ asitlerinin kanser gelişme riskinin azalmasında rol oynayabileceklerine işaret ediyor.
TEDAVİ EDEMİYORSAK ÖNLEYELİM
1940’lı yıllarda dünya genelinde her 450 kadından biri meme kanserine, her 550 erkekten biri prostat kanserine yakalanırken bugün her 7 kadından biri meme kanseri, her 9 erkekten biri prostat kanserine yakalanıyor. Bilimin bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen kansere yakalanma riskinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, "Bilim ilerledikçe kanser görülme oranı da katlanarak üstümüze geliyor. Demek ki bir şeyler yanlış. Ben diyorum ki madem ki kanseri tedavi edemiyoruz, önleyelim. Önleyici ve koruyu hekimlik benim 15 yıldır üzerinde durduğum, tüm dünyaya tanıtmaya çalıştığım bir konu. Bitkisel kürlerle kanseri önlememiz mümkün" diyor.
Genetik olarak yakalanma riski en yüksek kanser türlerinin bağırsak kanseri ve meme kanseri olduğunu belirten Saraçoğlu, "Benim annemde, babamda bu kanser vardı. Önleyici olarak hormon tedavisi veya kemoterapi alayım diyemezsiniz. Bu diğer ilaçlarda da böyle. Kışın gribe yakalanmamak için antibiyotik alamazsınız. Ama bitkilerin önleyici ve koruyucu gücünden istifade edebilirsiniz" diye konuşuyor.
BİTKİLER DOĞRU TÜKETİLMELİ
Kansere karşı bitkilerin gücünden doğru şekilde yararlanabilmek için doğru miktarda, doğru şekilde tüketimin altını çizen İbrahim Saraçoğlu, her bitkinin kullanımında bir ölçü olduğuna, bilinçsiz kullanımların istenmeyen sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor. "Her şey bir zehirdir ama hiçbir şey zehir değildir. Her şeyde bir ölçü vardır. Bugün modern tıbbın bir ilacını fazla alırsanız zehirlenirsiniz. İnsanlar ilaç kullanarak intihar etmeye çalışıyorlar. Bitkilerde de bu böyle. İşte benim kür dediğim nokta da bu. Bitkileri doğru hazırlayacaksınız, doğru miktarda alacaksınız ve doğru tüketeceksiniz. Her şeyin fazlası zarar. Ölçü çok önemli. Bu bitkilere mahsusmuş gibi algılanmasın, her şeyde ölçü çok önemli. Bütün kimyasallar için, bütün sentetikler ya da doğal ürünler için her şeyin fazlası zararlıdır" diyor.
’KEMOTERAPİ YETERSİZ KALIYOR’
Kanser tedavisinde bitkisel yöntemlerden yararlanmak için kendisine başvuranların öncelikle doktorlar olduğunu belirten Saraçoğlu, doktorlar tarafından yönlendirilen hastaların kendisine ulaştığını ifade ediyor. Tek başına hiçbir hastanın tedavisine yardımcı olmadığının altını çizen Saraçoğlu, "Gelen hastaların hekimleriyle mutlaka irtibata geçerim, hangi tedavileri alıyor öğrenirim. Ben hastaların doktorlarıyla görüşerek onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Ve bitkisel olarak destekleyici ve yardımcı tedavi uyguluyorum" diye konuşuyor. Saraçoğlu, kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gören hastalara bitkisel tedavi uygulanmaması gerektiğinin de altını çiziyor.
Kanser rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının kanseri tedavi etmediğini söyleyen Saraçoğlu, bu tedavi yöntemlerini ’semptomatik’ tedavi olarak nitelendiriyor. Kemoterapi ve radyoterapinin kanser hücrelerinde küçülme sağladığını ama kansere sebep olan mekanizmaları ortadan kaldırmakta yetersiz olduğunu ifade eden İbrahim Saraçoğlu, "Onun için Prof. Dr. Linus Pavling ’Bugünkü klasik kanser tedavisi tıbbın en büyük sahtekarlığıdır’ der. Bunu söyleyen iki tane Nobel ödülünün sahibi bir kimyager. Halkımız zannediyor ki radyoterapi ile kemoterapi ile tedavi oluyorum, hayır. Buranın doğru açıklanması lazım. Ben kesinlikle modern tıbba karşı değilim ama klasik kanser tedavisi bir tedavi şekli değildir" diye konuşuyor.
EN ÇOK TÜKETİLEN BİTKİ ISIRGAN OTU
Türkiye’de kanser hastalarının, kanserden korunmak için sıklıkla başvurduğu bitkilerin başında ise ısırgan geliyor. Doğal olarak yetiştikleri ortamlardan toplanan ısırgan yapraklarının ve ısırgan tohumlarının kanseri önleyici gücü olduğunu doğrulayan Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, tek başına ısırgan otunun tedavi edici gücü olmadığını vurguluyor. "Bir hastalığa yakalanmadan önceki tedavi ile yakalandıktan sonraki tedavi arasında çok fazla fark var. Isırganın tohumları, yaprakları hakikaten kanseri önleyici güce sahip.
Ama yakalandıktan sonra tek başına ısırgan tedavi edici değildir. Isırgan otunun akciğer kanserine karşı tedavi edici gücü yüzde 3’tür. Ama ısırganın, akciğer kanserine karşı tedavi edici gücünden istifa edebilmek için ısırganla ebegümecini beraber kullanacaksınız. Tek başına ısırgan hayır. Isırganın kandaki trombosit sayısını düşürdüğü söyleniyor. Yok böyle bir şey. Tabii siz çok fazla miktarda ısırgan alırsanız, zararlı. Isırgan vücuttan hem tuz atar hem de su. Isırganı fazla miktarda tüketirseniz vücudunuzun tuz dengesini bozarsınız. Ama ısırganı uygun miktarlarda kullanırsanız zarar değil fayda görürsünüz" diye konuşuyor.
ISIRGAN OTU YERİNE BROKOLİ
Türkiye Kanserle Savaş Vakfı Onkoloji ve Erken Tanı Merkezi Tıbbi Direktörü Doç. Dr. Metin Aran ise ısırgan yerine brokoli tüketilmesinden yana. Brokolinin kanser rahatsızlıklarının önlenmesi ve tedavi edilmesi için çok yararlı bir besin olduğunu belirten Aran, "Hijyenik olmayan yerlerde toplanan ve temizlenmesi zahmetli olan ısırgan otu yerine brokoli tüketmek daha faydalı" diyor. Prostatit, iyi huylu prostat büyümesi, gırtlak, yemek borusu ve prostat kanserini önleyici, hormon dengeleyici, idrar yolları enfeksiyonu ve mide ülserine karşı etkili olan brokoli, ayrıca önemli bir antioksidan kaynağı olarak gösteriliyor.
BUNLARA DİKKAT EDİN
Beslenmede doğaya dönüşün önemi yanında besinlerin seçimi ve hazırlanış şekli de önem taşıyor. Beslenme alışkanlığında bir diğer önemli konu da yüksek ısıda sağlıklı olmayan pişirme şekli. Çünkü kızarmış veya yanmış et veya balık üzerinde ateşin etkisiyle kanser yapıcı maddeler oluşur.
Dumanlanmış veya nitritler ile tütsülenmiş etler de kanser yapıcı olabilir. Ancak bu kanser yapıcılar az miktarlarda, özellikle kanser koruyucuları içeren bitki ve meyvelerle yenildiği zaman, zararlı olmayabilir. Esasında düşük ısılı buğulama, tencere pişirimi, yumurtanın suda pişirilmesi, yavaş ateşte kaynatmak veya mikrodalga gibi yöntemleri kullanmak daha doğru. Ayrıca, ızgarada pişirilen köftelerin dış yüzlerinde yanmış kömür-katran benzeri maddelerin oluşması da kanser yapma açısından risk taşıyor.
Kişi şişman ise fazla kilolar verilebilir, az yağlı az kalorili besinler yenilebilir, lifli yiyeceklerin miktarı artırılabilir, vitaminler normal yollardan alınabilir. İyi ayarlanmış, uygun seçilmiş ve devamlılık gösteren bir beslenmenin kanser riskini azalttığı unutmayın.
Araştırmalara göre kanserin olası sebepleri arasında dengesiz beslenme yüzde 35 oranında yer tutuyor. Dengesiz beslenmenin yanına bazı olumsuz yaşam alışkanlıkları da eklenirse bu oran yüzde 85’e kadar yükseliyor. Birçok hastalığın tedavisinde destekleyici unsur olarak kullanılan bitkiler, binlerce kanser hastası için de umudun diğer adı. Çünkü yapılan araştırmalar, bitkisel tedavi yöntemlerinden en sık faydalanan hasta grubunun kanserliler olduğunu gösteriyor.
Tedavi gören kanser hastalarının alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvurma sıklığı ile ilgili Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Ankara Numune Hastanesi’nin yapmış olduğunu bir araştırma var. 704 kanser hastası üzerinde yapılan araştırma, kanser hastalarının yüzde 39.2’sinin alternatif tıp yöntemlerini kullandığını gösteriyor. Alternatif tedavi yöntemlerine başvuran hastaların yüzde 25’i, kullandığı yöntemin yararlı olduğunu düşünüyor.
KANSER HASTALARI ALTERNATİF TIP YÖNTEMİNİ KULLANIYOR
Araştırmaya göre, kanser hastaları, bağışıklık amacıyla ökse otu, dinamizmi artırması amacıyla da papatya ve kekik karışımını kullanıyorlar. Isırgan otu, bal, süt, pekmez, tereyağı, domates, lahana, arı balı, ebegümeci kanser hastalarının başvurduğu diğer bitkisel yöntemler. Araştırma, alternatif yöntemleri kanser tedavisinde kullananların sadece bitkilerden yararlanmadığını da ortaya koyuyor.
Hayvansal ürünler de kanser tedavisinde kullanılırken en çok başvurulan alternatif yöntemler; yurtdışından getirtilen köpekbalığı kıkırdağından çıkarılan yağdan yapılan tabletler ve deniz kaplumbağası kanı. Yapılan araştırmaya göre kanser hastaları, Uzakdoğu kökenli tütsülerin ve muskaların da kanser hücrelerini yok ettiğine inanıyor. Onkologlar ise beslenmedeki antioksidanların, bitkilerdeki fitokimyasal maddelerin ve Omega 3 gibi bazı yağ asitlerinin kanser gelişme riskinin azalmasında rol oynayabileceklerine işaret ediyor.
TEDAVİ EDEMİYORSAK ÖNLEYELİM
1940’lı yıllarda dünya genelinde her 450 kadından biri meme kanserine, her 550 erkekten biri prostat kanserine yakalanırken bugün her 7 kadından biri meme kanseri, her 9 erkekten biri prostat kanserine yakalanıyor. Bilimin bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen kansere yakalanma riskinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, "Bilim ilerledikçe kanser görülme oranı da katlanarak üstümüze geliyor. Demek ki bir şeyler yanlış. Ben diyorum ki madem ki kanseri tedavi edemiyoruz, önleyelim. Önleyici ve koruyu hekimlik benim 15 yıldır üzerinde durduğum, tüm dünyaya tanıtmaya çalıştığım bir konu. Bitkisel kürlerle kanseri önlememiz mümkün" diyor.
Genetik olarak yakalanma riski en yüksek kanser türlerinin bağırsak kanseri ve meme kanseri olduğunu belirten Saraçoğlu, "Benim annemde, babamda bu kanser vardı. Önleyici olarak hormon tedavisi veya kemoterapi alayım diyemezsiniz. Bu diğer ilaçlarda da böyle. Kışın gribe yakalanmamak için antibiyotik alamazsınız. Ama bitkilerin önleyici ve koruyucu gücünden istifade edebilirsiniz" diye konuşuyor.
BİTKİLER DOĞRU TÜKETİLMELİ
Kansere karşı bitkilerin gücünden doğru şekilde yararlanabilmek için doğru miktarda, doğru şekilde tüketimin altını çizen İbrahim Saraçoğlu, her bitkinin kullanımında bir ölçü olduğuna, bilinçsiz kullanımların istenmeyen sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor. "Her şey bir zehirdir ama hiçbir şey zehir değildir. Her şeyde bir ölçü vardır. Bugün modern tıbbın bir ilacını fazla alırsanız zehirlenirsiniz. İnsanlar ilaç kullanarak intihar etmeye çalışıyorlar. Bitkilerde de bu böyle. İşte benim kür dediğim nokta da bu. Bitkileri doğru hazırlayacaksınız, doğru miktarda alacaksınız ve doğru tüketeceksiniz. Her şeyin fazlası zarar. Ölçü çok önemli. Bu bitkilere mahsusmuş gibi algılanmasın, her şeyde ölçü çok önemli. Bütün kimyasallar için, bütün sentetikler ya da doğal ürünler için her şeyin fazlası zararlıdır" diyor.
’KEMOTERAPİ YETERSİZ KALIYOR’
Kanser tedavisinde bitkisel yöntemlerden yararlanmak için kendisine başvuranların öncelikle doktorlar olduğunu belirten Saraçoğlu, doktorlar tarafından yönlendirilen hastaların kendisine ulaştığını ifade ediyor. Tek başına hiçbir hastanın tedavisine yardımcı olmadığının altını çizen Saraçoğlu, "Gelen hastaların hekimleriyle mutlaka irtibata geçerim, hangi tedavileri alıyor öğrenirim. Ben hastaların doktorlarıyla görüşerek onlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Ve bitkisel olarak destekleyici ve yardımcı tedavi uyguluyorum" diye konuşuyor. Saraçoğlu, kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gören hastalara bitkisel tedavi uygulanmaması gerektiğinin de altını çiziyor.
Kanser rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının kanseri tedavi etmediğini söyleyen Saraçoğlu, bu tedavi yöntemlerini ’semptomatik’ tedavi olarak nitelendiriyor. Kemoterapi ve radyoterapinin kanser hücrelerinde küçülme sağladığını ama kansere sebep olan mekanizmaları ortadan kaldırmakta yetersiz olduğunu ifade eden İbrahim Saraçoğlu, "Onun için Prof. Dr. Linus Pavling ’Bugünkü klasik kanser tedavisi tıbbın en büyük sahtekarlığıdır’ der. Bunu söyleyen iki tane Nobel ödülünün sahibi bir kimyager. Halkımız zannediyor ki radyoterapi ile kemoterapi ile tedavi oluyorum, hayır. Buranın doğru açıklanması lazım. Ben kesinlikle modern tıbba karşı değilim ama klasik kanser tedavisi bir tedavi şekli değildir" diye konuşuyor.
EN ÇOK TÜKETİLEN BİTKİ ISIRGAN OTU
Türkiye’de kanser hastalarının, kanserden korunmak için sıklıkla başvurduğu bitkilerin başında ise ısırgan geliyor. Doğal olarak yetiştikleri ortamlardan toplanan ısırgan yapraklarının ve ısırgan tohumlarının kanseri önleyici gücü olduğunu doğrulayan Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, tek başına ısırgan otunun tedavi edici gücü olmadığını vurguluyor. "Bir hastalığa yakalanmadan önceki tedavi ile yakalandıktan sonraki tedavi arasında çok fazla fark var. Isırganın tohumları, yaprakları hakikaten kanseri önleyici güce sahip.
Ama yakalandıktan sonra tek başına ısırgan tedavi edici değildir. Isırgan otunun akciğer kanserine karşı tedavi edici gücü yüzde 3’tür. Ama ısırganın, akciğer kanserine karşı tedavi edici gücünden istifa edebilmek için ısırganla ebegümecini beraber kullanacaksınız. Tek başına ısırgan hayır. Isırganın kandaki trombosit sayısını düşürdüğü söyleniyor. Yok böyle bir şey. Tabii siz çok fazla miktarda ısırgan alırsanız, zararlı. Isırgan vücuttan hem tuz atar hem de su. Isırganı fazla miktarda tüketirseniz vücudunuzun tuz dengesini bozarsınız. Ama ısırganı uygun miktarlarda kullanırsanız zarar değil fayda görürsünüz" diye konuşuyor.
ISIRGAN OTU YERİNE BROKOLİ
Türkiye Kanserle Savaş Vakfı Onkoloji ve Erken Tanı Merkezi Tıbbi Direktörü Doç. Dr. Metin Aran ise ısırgan yerine brokoli tüketilmesinden yana. Brokolinin kanser rahatsızlıklarının önlenmesi ve tedavi edilmesi için çok yararlı bir besin olduğunu belirten Aran, "Hijyenik olmayan yerlerde toplanan ve temizlenmesi zahmetli olan ısırgan otu yerine brokoli tüketmek daha faydalı" diyor. Prostatit, iyi huylu prostat büyümesi, gırtlak, yemek borusu ve prostat kanserini önleyici, hormon dengeleyici, idrar yolları enfeksiyonu ve mide ülserine karşı etkili olan brokoli, ayrıca önemli bir antioksidan kaynağı olarak gösteriliyor.
BUNLARA DİKKAT EDİN
Beslenmede doğaya dönüşün önemi yanında besinlerin seçimi ve hazırlanış şekli de önem taşıyor. Beslenme alışkanlığında bir diğer önemli konu da yüksek ısıda sağlıklı olmayan pişirme şekli. Çünkü kızarmış veya yanmış et veya balık üzerinde ateşin etkisiyle kanser yapıcı maddeler oluşur.
Dumanlanmış veya nitritler ile tütsülenmiş etler de kanser yapıcı olabilir. Ancak bu kanser yapıcılar az miktarlarda, özellikle kanser koruyucuları içeren bitki ve meyvelerle yenildiği zaman, zararlı olmayabilir. Esasında düşük ısılı buğulama, tencere pişirimi, yumurtanın suda pişirilmesi, yavaş ateşte kaynatmak veya mikrodalga gibi yöntemleri kullanmak daha doğru. Ayrıca, ızgarada pişirilen köftelerin dış yüzlerinde yanmış kömür-katran benzeri maddelerin oluşması da kanser yapma açısından risk taşıyor.
Kişi şişman ise fazla kilolar verilebilir, az yağlı az kalorili besinler yenilebilir, lifli yiyeceklerin miktarı artırılabilir, vitaminler normal yollardan alınabilir. İyi ayarlanmış, uygun seçilmiş ve devamlılık gösteren bir beslenmenin kanser riskini azalttığı unutmayın.
Bitkiler Nasıl Toplanır
Bir bitkinin çeşitli organları, birbirine benzemeyen etkin maddeler içerir. Şifalı bitkilerle tedavi alanında bu organlar, bitkisel droglar olarak tanımlanır. Yaygın olarak kullanılan organ, glikozitler ve alkaloitler içeren yapraklardır. Kök ve yapraklar arasında taşıma işlevi üstlenen bir yol olarak tanımlanabilecek saplar ise genellikle kullanılmaz, ama bu kural bazı bitkilerde değişebilir. Yani, bazı bitkilerin sapları da etkin madde içerebilir. Aynı biçimde, bazı ağaçların kabukları da etkin madde açısından zengindir. Yeraltındaki, adeta depo görevi üstlenen sürgünler, biçimlerine göre, köksap, yumru, kök veya soğan adları ile tanımlanır. Kökler, topraktan emdikleri su ve madensel tuzları yapraklara gönderirler. Genellikle şeker, bazen vitaminler ve alkaloitler depolarlar. Çiçek ve meyve, bitkinin soyunun devamının sağlanması görevini üstlenmişlerdir. Genellikle içerdikleri etkin maddeler nedeniyle, şifalı bitkilerle tedavi alanında önemli yere sahiptirler. Çiçeklerin renkli taç yaprakları, boyar madde alanında çeşitli zenginlikler içerirler. Toplanmayan çiçek meyve oluşturur. Bitki tohumu (veya danesi), bitkinin gelişme aşamasında gerekli olan etkin maddelerin özünü içeren bir depodur. Çiçeksiz bodur bitkiler ise, çiçek tozu (polen) benzeri, sarımsı tozlar üretirler.
Şifalı Bitkilerin Toplanması ve Kurutulması
Yanlışlıkla zehirli bir bitki toplamamak için, toplanmadan önce, söz konusu bitkinin kesin olarak teşhis edilmesi gerekir! Örneğin maydanozgiller ailesine ait bitkilerin arasında zehirli türler de vardır. Bu yüzden, çok dikkatli olmak gerekir. Bitkiler hakkında verilen ayrıntılı bilgiler ve resimler bu konuda aydınlatıcı olacaktır.
Bitkiler, hiçbir zaman, yağmurlu, sisli ve rutubetli havalarda toplanmamalıdır! toplama için en uygun saat ise, 10-16 arasıdır. Bu saate kadar güneş yükselmiş ve sabah kırağısı ile nemlenmiş olan bitkileri kurutmuş olacaktır. Yalnızca temiz ve lekesiz olan bitkiler kullanılmalıdır. Kurutulmak üzere toplanan bitkiler, kökler hariç, kesinlikle yıkanmamalıdır! Bitki toplanan yerlerin, çevre kirliliği etkisine girmemiş olması gerekir. Şifalı bitkiler, otoyol kıyılarından kesinlikle toplanmamalıdır. Bu bitkiler, motor egzozlarından çıkan dumanların içerdiği kurşunla kirlenmiş olduklarından, zehirli sayılmalıdır! Bitki toplanan bahçelerin, tarlaların, çayırların yakınında veya uzağında haşarata karşı ilaçlama yapılmamış olması gerekir, çünkü rüzgar o zehirli ilaçları çevreye taşıyabilir.
Bitki yaprakları genç, ama tam gelişmiş olduklarında, çiçekler ise tam olarak açtıklarında, genç ve tazeyken toplanmalıdır. Toprağın üstündeki bitkinin tümü, çiçeklenme aşamasında, meyveler ise tam olgunlaştıklarında toplanır. Kökler, ancak gelişmelerini tamamladıklarında, genellikle ilkbaharda ve sonbaharda toplanmalıdır. Ağaç kabukları ilkbaharda, genç dallardan soyulmalıdır. Dallar bu mevsimde henüz kurumamış olduğu için, kabuklar daldan kolayca ayrılacaktır.
Şifalı bitkilerin kurutulması, içerdikleri etkin maddelerin değişime uğramasını veya yok olmasını önler. Ayrıca, mantarların ve bakterilerin yaşam alanları da böylece kurutulmuş olur. Bitkilerin kurutulmasının, konserve etmek anlamında algılanılması gerekir ve toplamanın hemen ardından gerçekleştirilmelidir. Kurutma için en uygun ortam, havadar ve gölgeli bir yer olacaktır. Güneş altında kurutulmak istenen bitkiler, çiçek, yaprak ve meyvelerinde bulunan uçucu yağları yitirirler. En ideali, bitkilerin büyücek bir elek üstüne yayılarak veya demet halinde saplarından bağlanıp, yüksek bir yere asılarak kurutulmasıdır. Bitkilerin tam anlamıyla kurumasına çok dikkat edilmelidir. Kuruma aşaması sona erdiğinde, bitkiler ince ince kıyılarak, hava almayan kaplarda, kullanıma hazır biçimde saklanmalıdır.
Bitkiler yapay ısıda da kurutulabilir, ama ısı derecesine dikkat etmek gerekir. Aromatik kokulu bitkilerin tümü, uçucu yağ içerdikleri için, ancak 35 dereceye kadar dayanabilirler. Öteki bitkilerin genelde 60 dereceye kadar dayanabildikleri söylenebilir. Ama, fermantasyon oluşmaması için, hava akımı yaratılması şarttır. Çok ince olmayan kökler, fırçalanarak iyice yıkandıktan sonra, havadar bir ortamda kurutulmalıdır.
Bitki organları tam anlamıyla kuruduktan sonra, nem ve ışıktan korunacakları, hava almayan kaplara doldurulur. Saydam cam kaplar ışık geçireceği için, loş ortamda saklanmalıdır. Bitkilerin saklandığı kapların üstüne, toplama tarihi ve içerik hakkında bilgi veren etiketler yapıştırılmalıdır. Çünkü bitkiler, kuruyup ince kıyıldıktan sonra, birbirlerinden kolayca ayırt edilemezler. Bitkilerin saklanması için, teneke veya tahta kutular, renkli cam kavanozlar kullanılabilir.
Şifalı Bitkiler Toplama Kuralları
Şifalı bitkileri doğadan kendisi toplamak isteyen kişinin, en azından temel botanik bilgilerine sahip olması gerekir. Bu bilgilere sahip olup olmadığını kişinin kendisi de saptayabilir. Bunun için kendine şu soruları sormalıdır:
-Aradığım bitkiyi doğada, hiçbir soru işaretine yer bırakmayacak kesinlikle bulabilir miyim?
-Bazı bitkilerin zehirli ikizleri olduğunu biliyor muyum?
-Zehirli oldukları için ölüm tehlikesine yol açabilecek bitkilerle kendimi tedavi etmeye kalkışmamam gerektiğini biliyor muyum?
-Hangi ortamlardan bitki toplayabileceğime, hangi çayırların, tarlaların, orman kıyılarının çevre kirliliğinden etkilenip etkilenmediğine karar verebilir miyim?
-Etkin maddelerinin en yoğun olduğu zamanda toplayarak, bitkilerin şifalı gücünden en fazla yararı sağlayabilmek için, onları hangi mevsimde, ve günün hangi saatlerinde toplamam gerektiğini biliyor muyum?
-Çay hazırlayabilmek için bitkinin hangi organının drog hazırlamaya elverişli olduğunu(çiçek, meyve, tohum, kök, kabuk veya bitkinin tümü) biliyor muyum?
Şifalı bitkileri toplama sırasında genel olarak özen gösterilmesi gereken konuların başında, doğayı koruma kavramı yer almalıdır. Bitkileri planlı bir biçimde toplayınız. Rastladığınız bir bitki kümesinin tümünü toplamayınız ki, bir sonraki mevsimde orada aynı bitkileri yine bulabilesiniz. Çiçeklerini, yapraklarını veya meyvelerini topladığınız ağaçları veya çalı türü bodur bitkileri hırpalamayınız, dallarını kırmayınız. Çayırlara, çimenliklere, çiğneyip ezmeden, dikkatle girin. İhtiyacınızdan fazla bitkiyi toplamamaya özen gösterin. Drog olarak kökünden yararlanılan bitkilerin soylarının kurutulmasına katkıda bulunabileceğinizi hiçbir zaman unutmayınız.
Şifalı bitkileri kendisi toplamak isteyen kişi, bilgisizlik veya yanlışlıkla zehirli bitki kullanarak büyük bir sorumluluk altına girebileceğinin bilincinde olmalıdır. Bitki toplamaya yardım eden çocukların sürekli kontrol altında tutulmaları gerekir. Kesin olarak teşhis edemediğiniz bitkileri toplamayınız. Onları, eğer rastlayabilirseniz, güvenebileceğiniz bir şifalı bitki satıcısından, belki de kullanıma çok daha elverişli durumda satın alabilirsiniz!
Bitkisel Kaynaklı Etkin Madde Grupları
Şifalı bitkilerin, gelişim süreleri boyunca bünyelerinde oluşturarak depoladıkları çeşitli etkin maddeler vardır. Ama bu maddelerden bir bölümünün doğrudan tedavi amaçlı kullanılmadığını belirtmek gerekir. Her şifalı bitkide, etkin maddelerin yanı sıra, bu etkinlikle ilişkisi olmayan başka maddeler de vardır. Dengeleyici veya yönlendirici madde olarak tanımlanan bu maddeler, etkin maddelerin insan organizması tarafından kabul edilişini bazen hızlandırır, bazen de yavaşlatabilirler. Bitkisel kaynaklı drogların bir özelliğidir bu. Şifalı bitkiler, genellikle birden çok etkin madde içerirler ve bu etkin maddelerden biri, bitkinin hangi hastalığa karşı kullanılması gerektiğinin belirlenmesinde başlıca rolü oynar. Dengeleyici veya yönlendirici maddelerin, bir şifalı bitkinin tedavi etme gücünü ne oranda etkilediğinin saptanabilmesi, ancak bitkinin etkin maddesinin izole edilmesi sonucunda belirlenebilir. Bu durumda, bitkinin içerdiği maddelerin etki alanı tümüyle değişecektir. Ancak, bitkinin içerdiği maddelerin tümü, dengeleyici maddeler de dahil olmak üzere bir bütün oluşturduklarında, o bitkiye özgü etki elde edilebilir ve bu da bitkisel kaynaklı drogların bir başka özelliğidir.
Şifalı Bitkilerin Toplanması ve Kurutulması
Yanlışlıkla zehirli bir bitki toplamamak için, toplanmadan önce, söz konusu bitkinin kesin olarak teşhis edilmesi gerekir! Örneğin maydanozgiller ailesine ait bitkilerin arasında zehirli türler de vardır. Bu yüzden, çok dikkatli olmak gerekir. Bitkiler hakkında verilen ayrıntılı bilgiler ve resimler bu konuda aydınlatıcı olacaktır.
Bitkiler, hiçbir zaman, yağmurlu, sisli ve rutubetli havalarda toplanmamalıdır! toplama için en uygun saat ise, 10-16 arasıdır. Bu saate kadar güneş yükselmiş ve sabah kırağısı ile nemlenmiş olan bitkileri kurutmuş olacaktır. Yalnızca temiz ve lekesiz olan bitkiler kullanılmalıdır. Kurutulmak üzere toplanan bitkiler, kökler hariç, kesinlikle yıkanmamalıdır! Bitki toplanan yerlerin, çevre kirliliği etkisine girmemiş olması gerekir. Şifalı bitkiler, otoyol kıyılarından kesinlikle toplanmamalıdır. Bu bitkiler, motor egzozlarından çıkan dumanların içerdiği kurşunla kirlenmiş olduklarından, zehirli sayılmalıdır! Bitki toplanan bahçelerin, tarlaların, çayırların yakınında veya uzağında haşarata karşı ilaçlama yapılmamış olması gerekir, çünkü rüzgar o zehirli ilaçları çevreye taşıyabilir.
Bitki yaprakları genç, ama tam gelişmiş olduklarında, çiçekler ise tam olarak açtıklarında, genç ve tazeyken toplanmalıdır. Toprağın üstündeki bitkinin tümü, çiçeklenme aşamasında, meyveler ise tam olgunlaştıklarında toplanır. Kökler, ancak gelişmelerini tamamladıklarında, genellikle ilkbaharda ve sonbaharda toplanmalıdır. Ağaç kabukları ilkbaharda, genç dallardan soyulmalıdır. Dallar bu mevsimde henüz kurumamış olduğu için, kabuklar daldan kolayca ayrılacaktır.
Şifalı bitkilerin kurutulması, içerdikleri etkin maddelerin değişime uğramasını veya yok olmasını önler. Ayrıca, mantarların ve bakterilerin yaşam alanları da böylece kurutulmuş olur. Bitkilerin kurutulmasının, konserve etmek anlamında algılanılması gerekir ve toplamanın hemen ardından gerçekleştirilmelidir. Kurutma için en uygun ortam, havadar ve gölgeli bir yer olacaktır. Güneş altında kurutulmak istenen bitkiler, çiçek, yaprak ve meyvelerinde bulunan uçucu yağları yitirirler. En ideali, bitkilerin büyücek bir elek üstüne yayılarak veya demet halinde saplarından bağlanıp, yüksek bir yere asılarak kurutulmasıdır. Bitkilerin tam anlamıyla kurumasına çok dikkat edilmelidir. Kuruma aşaması sona erdiğinde, bitkiler ince ince kıyılarak, hava almayan kaplarda, kullanıma hazır biçimde saklanmalıdır.
Bitkiler yapay ısıda da kurutulabilir, ama ısı derecesine dikkat etmek gerekir. Aromatik kokulu bitkilerin tümü, uçucu yağ içerdikleri için, ancak 35 dereceye kadar dayanabilirler. Öteki bitkilerin genelde 60 dereceye kadar dayanabildikleri söylenebilir. Ama, fermantasyon oluşmaması için, hava akımı yaratılması şarttır. Çok ince olmayan kökler, fırçalanarak iyice yıkandıktan sonra, havadar bir ortamda kurutulmalıdır.
Bitki organları tam anlamıyla kuruduktan sonra, nem ve ışıktan korunacakları, hava almayan kaplara doldurulur. Saydam cam kaplar ışık geçireceği için, loş ortamda saklanmalıdır. Bitkilerin saklandığı kapların üstüne, toplama tarihi ve içerik hakkında bilgi veren etiketler yapıştırılmalıdır. Çünkü bitkiler, kuruyup ince kıyıldıktan sonra, birbirlerinden kolayca ayırt edilemezler. Bitkilerin saklanması için, teneke veya tahta kutular, renkli cam kavanozlar kullanılabilir.
Şifalı Bitkiler Toplama Kuralları
Şifalı bitkileri doğadan kendisi toplamak isteyen kişinin, en azından temel botanik bilgilerine sahip olması gerekir. Bu bilgilere sahip olup olmadığını kişinin kendisi de saptayabilir. Bunun için kendine şu soruları sormalıdır:
-Aradığım bitkiyi doğada, hiçbir soru işaretine yer bırakmayacak kesinlikle bulabilir miyim?
-Bazı bitkilerin zehirli ikizleri olduğunu biliyor muyum?
-Zehirli oldukları için ölüm tehlikesine yol açabilecek bitkilerle kendimi tedavi etmeye kalkışmamam gerektiğini biliyor muyum?
-Hangi ortamlardan bitki toplayabileceğime, hangi çayırların, tarlaların, orman kıyılarının çevre kirliliğinden etkilenip etkilenmediğine karar verebilir miyim?
-Etkin maddelerinin en yoğun olduğu zamanda toplayarak, bitkilerin şifalı gücünden en fazla yararı sağlayabilmek için, onları hangi mevsimde, ve günün hangi saatlerinde toplamam gerektiğini biliyor muyum?
-Çay hazırlayabilmek için bitkinin hangi organının drog hazırlamaya elverişli olduğunu(çiçek, meyve, tohum, kök, kabuk veya bitkinin tümü) biliyor muyum?
Şifalı bitkileri toplama sırasında genel olarak özen gösterilmesi gereken konuların başında, doğayı koruma kavramı yer almalıdır. Bitkileri planlı bir biçimde toplayınız. Rastladığınız bir bitki kümesinin tümünü toplamayınız ki, bir sonraki mevsimde orada aynı bitkileri yine bulabilesiniz. Çiçeklerini, yapraklarını veya meyvelerini topladığınız ağaçları veya çalı türü bodur bitkileri hırpalamayınız, dallarını kırmayınız. Çayırlara, çimenliklere, çiğneyip ezmeden, dikkatle girin. İhtiyacınızdan fazla bitkiyi toplamamaya özen gösterin. Drog olarak kökünden yararlanılan bitkilerin soylarının kurutulmasına katkıda bulunabileceğinizi hiçbir zaman unutmayınız.
Şifalı bitkileri kendisi toplamak isteyen kişi, bilgisizlik veya yanlışlıkla zehirli bitki kullanarak büyük bir sorumluluk altına girebileceğinin bilincinde olmalıdır. Bitki toplamaya yardım eden çocukların sürekli kontrol altında tutulmaları gerekir. Kesin olarak teşhis edemediğiniz bitkileri toplamayınız. Onları, eğer rastlayabilirseniz, güvenebileceğiniz bir şifalı bitki satıcısından, belki de kullanıma çok daha elverişli durumda satın alabilirsiniz!
Bitkisel Kaynaklı Etkin Madde Grupları
Şifalı bitkilerin, gelişim süreleri boyunca bünyelerinde oluşturarak depoladıkları çeşitli etkin maddeler vardır. Ama bu maddelerden bir bölümünün doğrudan tedavi amaçlı kullanılmadığını belirtmek gerekir. Her şifalı bitkide, etkin maddelerin yanı sıra, bu etkinlikle ilişkisi olmayan başka maddeler de vardır. Dengeleyici veya yönlendirici madde olarak tanımlanan bu maddeler, etkin maddelerin insan organizması tarafından kabul edilişini bazen hızlandırır, bazen de yavaşlatabilirler. Bitkisel kaynaklı drogların bir özelliğidir bu. Şifalı bitkiler, genellikle birden çok etkin madde içerirler ve bu etkin maddelerden biri, bitkinin hangi hastalığa karşı kullanılması gerektiğinin belirlenmesinde başlıca rolü oynar. Dengeleyici veya yönlendirici maddelerin, bir şifalı bitkinin tedavi etme gücünü ne oranda etkilediğinin saptanabilmesi, ancak bitkinin etkin maddesinin izole edilmesi sonucunda belirlenebilir. Bu durumda, bitkinin içerdiği maddelerin etki alanı tümüyle değişecektir. Ancak, bitkinin içerdiği maddelerin tümü, dengeleyici maddeler de dahil olmak üzere bir bütün oluşturduklarında, o bitkiye özgü etki elde edilebilir ve bu da bitkisel kaynaklı drogların bir başka özelliğidir.
25 Şubat 2010 Perşembe
Ortopedik Hastalıklara iyi gelen şifalı bitkiler
Doktor Ömer Coşkun’un formülü olan setlerle sağlığına kavuşan ve yaşam kalitesi artan birçok hasta mevcuttur. Netice alan hastalardan örnekler verebiliriz. Siz de hastalıklarınızda şifalı bitki ve bitki özlerinden faydalanmak istiyorsanız danışmanımız olan Doktor Ömer Coşkun'a iletişim sayfamızdaki telefon ve mail adreslerinden ulaşabilirsiniz. Kullandığınız tıbbi ilaçlara vs. karışmıyoruz, biz doğal destek ürünleriyle yardımcı oluyoruz.
Ayrık Kökü: Diüretik, Romatizma ve Gut da iyileştirici özelliktedir. Üriner sistemde kum ve taş düşürücü, üre miktarının azaltılması, ayrıca Sistit ve Nefrit de tedaviye yardımcı niteliktedir.
Isırgan Yaprağı: Ağrı dindirici, kan temizleyici, idrar söktürücü, gut ve raşitizm, bakterileri gelişmesini önleyici, ishal, kan kesici, mide ve bağırsak iltihabı, damar sertliği ve kansızlıkta önemlidir.
Söğüt Kabuğu: Ağrı kesici, romatizma ve mafsal iltihabı, felç, kalp krizi, kanı sulandırıcı ve damar sertliğini önleyicidir.
Ardıç Tohumu: Romatizma, gut, ödem, ağrı kesici, albümin fazlalığı, diüretik, idrar yolları iltihabı, damar sertliği ve böbrek - mesanede kum ve taş düşürücü özelliktedir.
Hasalban: Diüretik, gut ve romatizma, ödem safra artırıcı, sakinleştirici, sindirime yardımcı, idrar yolları taşı, karaciğer hastalıkları, ruhsal yorgunluk ve iktidarsızlıkta kullanılır.
Civan Perçemi: Romatizma, idrar söktürücü, genel yorgunluk, sindirim ve kan dolaşımı düzenleyici ve sakinleştirici özelliklere sahiptir.
Funda Yaprağı: Antiromatizmal, romatizmayı iyileştirici, raşitizm, gut, nikris, nevralji, üriner sistem antiseptiği, safra söktürücü, mafsal ağrılarında iyileştiricidir.
Kereviz Tohumu: Romatizma, ödem birikimi, gut, idrar söktürücü, mafsal ağrılarında iyileştiricidir.
Labada Kökü: Kronik romatizma, akciğer enfeksiyonları, diabet, egzama ve kuvvetlendirici tonik etkisi vardır.
Ceviz Yaprağı: Romatizma, mafsal ağrıları, raşitizm, kemik hastalıklarında, kronik bronşit ve diabet de tedavi edici özelliğe sahiptir.
Böğürtlen Yaprağı: Mafsal romatizması, ağrı kesici, kuvvetlendirici tonik, kan temizleyici, ve kanda ürenin düşmesine yardımcı özellik taşır.
Kırk Kilit: Eklem romatizması, kemik ağrıları, metabolizma güçlendirici ve diüretik özelliktedir.
Hind Kestanesi: Romatizma ve mafsal ağrıları, üriner sistem faaliyetlerini artırıcı, varis ve flebite etkilidir.
Karabaş Kekik: Romatizmayı önleyici, ağrı kesici, midevi, antidiabetik ve solunum sistemi hastalıklarında iyileştirir.
Tedavilerimiz ve sonuçları
Genel anlamda kas, kemik, eklemler ve kıkırdak, sinir, damar, yağ dokusuna doğal destek sağlıyoruz.
Ayrık Kökü: Diüretik, Romatizma ve Gut da iyileştirici özelliktedir. Üriner sistemde kum ve taş düşürücü, üre miktarının azaltılması, ayrıca Sistit ve Nefrit de tedaviye yardımcı niteliktedir.
Isırgan Yaprağı: Ağrı dindirici, kan temizleyici, idrar söktürücü, gut ve raşitizm, bakterileri gelişmesini önleyici, ishal, kan kesici, mide ve bağırsak iltihabı, damar sertliği ve kansızlıkta önemlidir.
Söğüt Kabuğu: Ağrı kesici, romatizma ve mafsal iltihabı, felç, kalp krizi, kanı sulandırıcı ve damar sertliğini önleyicidir.
Ardıç Tohumu: Romatizma, gut, ödem, ağrı kesici, albümin fazlalığı, diüretik, idrar yolları iltihabı, damar sertliği ve böbrek - mesanede kum ve taş düşürücü özelliktedir.
Hasalban: Diüretik, gut ve romatizma, ödem safra artırıcı, sakinleştirici, sindirime yardımcı, idrar yolları taşı, karaciğer hastalıkları, ruhsal yorgunluk ve iktidarsızlıkta kullanılır.
Civan Perçemi: Romatizma, idrar söktürücü, genel yorgunluk, sindirim ve kan dolaşımı düzenleyici ve sakinleştirici özelliklere sahiptir.
Funda Yaprağı: Antiromatizmal, romatizmayı iyileştirici, raşitizm, gut, nikris, nevralji, üriner sistem antiseptiği, safra söktürücü, mafsal ağrılarında iyileştiricidir.
Kereviz Tohumu: Romatizma, ödem birikimi, gut, idrar söktürücü, mafsal ağrılarında iyileştiricidir.
Labada Kökü: Kronik romatizma, akciğer enfeksiyonları, diabet, egzama ve kuvvetlendirici tonik etkisi vardır.
Ceviz Yaprağı: Romatizma, mafsal ağrıları, raşitizm, kemik hastalıklarında, kronik bronşit ve diabet de tedavi edici özelliğe sahiptir.
Böğürtlen Yaprağı: Mafsal romatizması, ağrı kesici, kuvvetlendirici tonik, kan temizleyici, ve kanda ürenin düşmesine yardımcı özellik taşır.
Kırk Kilit: Eklem romatizması, kemik ağrıları, metabolizma güçlendirici ve diüretik özelliktedir.
Hind Kestanesi: Romatizma ve mafsal ağrıları, üriner sistem faaliyetlerini artırıcı, varis ve flebite etkilidir.
Karabaş Kekik: Romatizmayı önleyici, ağrı kesici, midevi, antidiabetik ve solunum sistemi hastalıklarında iyileştirir.
Tedavilerimiz ve sonuçları
Genel anlamda kas, kemik, eklemler ve kıkırdak, sinir, damar, yağ dokusuna doğal destek sağlıyoruz.
Herbalist Ömer Coşkundan Tansiyon ve Şeker için Şifalı Bitkiler
Dünyada tahmini 145 milyon insan diyabet hastasıdır ve tahminler, bu rakamın, 2020 yılı itibariyle 290 milyona ulaşacağını ileri sürmektedir. Daha da şaşırtıcı olan şey bu insanların üçte birinin hasta olduklarını bilmemeleridir. Türk toplumunun yaklaşık % 8 i şeker hastasıdır. Şeker hastalığı (ya da tıptaki adıyla Diabetes Mellitus), vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. İnsülin pankreas denilen midemizin arkasında yer alan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.
Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Şeker kan dolaşımında kalarak kan şekerini yükseltir. Vücudumuz ise şeker denizi içinde yüzerken (insülin eksikliği nedeniyle kullanamadığı için) şekersizlikten, enerji üretmek için yağları ve kasları yakar. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. Kanda bütün vücudu dolaşan yüksek kan şeker seviyesi küçük damarlarda daralma meydana getirir ve böylece kan dolaşımı zayıflar. Bu nedenle diyabetik hastalarda böbrek hastalıkları, yaraların geç iyileşmesi, ayak ve göz problemleri gibi komplikasyonlar görülür. Diyabetin kronik komplikasyonlarından biri de ‘nefropati’ adı verilen böbrek hastalığıdır. On yılı aşkın Tip 1 diyabetlilerin yüzde 35’inde bu hastalık görülmektedir. Böbrek işlevinde azalma olan nefropatinin, erken dönemde tanısı konulursa yoğun insülin ve sıkı kontrol ile ilerlemesi durdurulmakta ve geriye döndürülmektedir. Bu komplikasyonun tanısı için, mikroalbüminüri testini yapmak gerekecektir. Diyabetin görmeyi tehdit eden en önemli komplikasyonu; göz küresinin arka bölümünde yer alan ve retina adı verilen ağ tabakasında sebep olduğu hasardır. Diyabet tanısı konulduğunda, hasta tam bir göz dibi muayenesinden geçirilmelidir. Beş yıldan daha uzun süredir tip 1 diyabeti olanlar, gözlerini yılda en az bir defa kontrol ettirmelidir. Tip 2 diyabeti olanlarda ise bu kontrol, hastalık öğrenilir öğrenilmez başlamak üzere, yine yılda en az bir defa yapılmalıdır. Göz sorunları erkenden fark edildiğinde, bunların hastanın yaşamını etkileyebilen boyutlara ulaşmalarını önleyecek önlemler ve tedaviler vardır. Örneğin; diyabetik retinopatide zamanında yapılan lazer tedavisi ciddi görme kaybı riskini yaklaşık %60 oranında azaltabilmektedir.
Diyabet aynı zamanda yağ metabolizmasını değiştirerek, kan damarlarında kolesterol yüklü plakların oluşması riskini arttırır. Bu da, diyabet hastası bir kişinin potansiyel olarak kalp damar hastalıkları riskini de taşıması anlamına gelir. Diyabet, ‘ateroskleroz’ adı da verilen damar sertliği gelişmesini hızlandırmakta ve koroner damar hastalığının ortaya çıkma sıklığını artırmaktadır. Ateroskleroza bağlı olarak ortaya çıkabilecek diğer büyük damar hastalıklarının (beyin damarlarındaki tıkanmalar) oluşması riskini de artırmaktadır. Çok yüksek kan şekeri ve kan yağının yüksekliği, şişmanlık, tütün kullanma gibi kardiovasküler risk faktörleri, kalp ve damar hastalıkları oluşumunu hızlandırır. Bu nedenle, diyabetli hastalar, kan yağları (total kolesterol, HDL, LDL, VLDL ve trigliserid) düzeylerini 3-6 aylık aralıklarla ölçtürmelidir. Kolesterol, diyabeti etkileyen önemli faktörlerden biridir.
Diyabet aynı zamanda kalbi çevreleyen damarlarla, kollara, bacaklara ve kalbe kan götüren damarlara da hasar verebilir. Damarların iç yüzünde gelişen hasar, esneklik kaybına neden olur. Kandaki kolesterol, hasar gören yerlerde tutulur ve zamanla damar tıkanır. Sonuç olarak kalp, kanı gittikçe tıkanan damarlardan geçirebilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu durum kalp krizlerinin, inmelerin/felçlerin gelişmesine, tansiyonun yükselmesine, kollara, bacaklara ve başa yetersiz kan gitmesine neden olabilir. Kalp ve kan damarları, diyabeti olmayan insanlarda da hasar görebilir; ama diyabetli hastalarda daha yüksektir. Diyabet ayrıca, sinir hücrelerine de zarar verebilir. Bunun tıptaki adı ‘nöropati’ dir. Kan şekeri yüksek olduğunda sinir hücreleri şişer ve bozunuma uğrar. Zamanla bunlar, vücutta organlara sinyaller taşımak şeklindeki temel görevlerini yerine getiremez olurlar. Bazı sinirlerin hasar görmesi ayaklarda ve bacakların aşağı kısımlarında karıncalanma, uyuşma, yanma, sızı veya zonklama hislerine neden olur. Nöropati semptomları zaman zaman ortaya çıkıp zaman zaman kaybolabilir. Birçok hasta ağrılarının, kan şekeri normale yakın olduğu zaman daha azaldığını bildirir. Sinirlerin hasar görmesine bağlı olarak, cinsel sağlığı da olumsuz yönde etkileyebilir.
Artık şeker hastalığı metabolik sendrom içinde anılmaktadır. Metabolik sendromun en önemli özellikleri insülin direnci, abdominal şişmanlık, yüksek kan basıncı ve lipid bozukluklarıdır. Yani diyabet, tansiyon, hiperkolesterolemi gibi problemlerin toplamı metabolik hastalık olarak belirtilmektedir. Size doğal destek ürünleri hazırlarken bunu gözardı etmiyoruz.
METABOLiK SENDROM OLUP OLMADIĞINIZIN ARAŞTIRILMASI İÇİN:
1. Haftada 5’ten fazla çikolata bar, patates cipsi, mısır gevreği ya da benzeri sanayi gıdaları yiyor musunuz? (evet/hayır)
2. Hiç tansiyonunuz ölçüldüğünde size yüksek olduğu söylendi mi? (evet/hayır)
3. Düzenli egzersize rağmen kilo vermekte zorlanıyor musunuz? (evet/hayır)
4. Kilonuz özellikle karın ve bel çevrenizde mi lokalize? (evet/hayır)
5. Kalp damar hastalığı, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı bulunan yakınınız var mı? (evet/hayır)
6. Yemek öğünleri arasında konsantrasyon kaybı, baş ağrısı, mide bulantılarınız oluyor mu? (evet/hayır)
7. Kolesterolünüz yüksek mi? (evet/hayır)
8. Sıklıkla şekerli gıdalar yeme ihtiyacı duyuyor musunuz? (evet/hayır)
9. İdeal kilonuzun 5 kilo veya daha fazla üzerinde misiniz? (evet/hayır)
10. Yemek yedikten sonra genellikle yorgunluk hissediyor musunuz? (evet/hayır)
11. Pirinç, patates, un içeren gıdaları haftada 3 kereden fazla alıyor musunuz? (evet/hayır)
12. Hipogliseminiz (kan şekeri düşüklüğü) var mı? (evet/hayır)
13. Haftada 2 kereden daha az mı egzersiz yaparsınız? (evet/hayır)
14. Gün içinde enerji iniş çıkışları yaşar mısınız? (evet/hayır)
0-4 EVET: Metabolik sendrom için düşük risk.
5-8 EVET: Metabolik sendrom için orta risk. Araştırılması önerilir.
9-14 EVET: Metabolik sendrom için yüksek risk. Tedavi başlanması önerilir.
Metabolik Sendrom Çalışma Grubunun Önerdiği, Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri
Aşağıdakilerden en az biri
İnsülin direnci
Bozulmuş glikoz toleransı
Aşikar diabetes mellitus ve
Aşağıdakilerden en az ikisi
Hipertansiyon (kan basıncı> 130/85 mmHG veya antihipertansif kullanıyor olmak)
Dislipidemi (trigliserid düzeyi>150 mg/dl veya HDL düzeyi erkekte <40 mg/dl, kadında < 50 mg/dl.
Abdominal obezite (VKİ>30 kg/m² veya bel çevresi: erkeklerde >102cm, kadınlarda >88 cm. )
Mikroalbüminüri (idrar albumin atılımı>20 mcg/dakika veya albumin / kreatinin oranı > 30mg/g
Diyabette özel bir beslenme programı uygulamak gerekli mi?
Diyabette özel bir beslenme yoktur. Diyabetliye önerilen beslenme, aslında herkesin uygulaması gereken sağlıklı beslenme programıdır. Diyabetliye öğretilmesi gereken sağlıklı beslenme ilkeleridir. Bu ilkeler kişinin tip 1 ya da diyabetli oluşuna göre değişir. İyi bir beslenme programı ile kan şekerinin normal düzeylerde tutulması sağlanarak, hastalığın ilerideki dönemlerinde oluşacak sorunlar önlenecektir. Az ve sık şekilde günde üçü ana, ikisi ara öğün olmak üzere 5-6 kez beslenmelidir. Taze sebze-meyveler de, vitamin ve mineraller açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Diyabetli hasta beslenme alışkanlıklarını nasıl düzenleyebilir?
Tüm diyabetlilerin ihtiyaçlarına cevap verecek tek bir diyet örneği yoktur. Her hastaya ayrı bir program gerekir. Beslenme programı düzenlenirken hedef kişinin yaş, cins, vücut ağırlığı, meslek ve aktivite durumu göz önüne alınmalıdır.
Bir yiyecek veya içecek tatlı değilse, 'diyabetliler için uygundur' denilebilir mi?
Hayır. Aslında tadı ne olursa olsun genelde yiyecekler şeker içermektedir. Örneğin 1 limonun; çeyrek büyüklükteki ayvanın ya da 1 elmanın da içerdiği şeker miktarı aynıdır. Bu nedenle neyi ve ne kadar tükettiğimizi biliyorsak, 'sağlıklı beslenme ilkelerini takip ediyoruz' demektir. Besinin basit şeker içermemesi, diyabetliler için en önemli kriterdir. Ancak yağlı olması da önemli. Adı diyabetik olan ürünler (diyabetik çikolata, diyabetik helva diyabetik baklava) şekersizdir, ancak içerdikleri yüksek yağ oranı sebebiyle kan şekerini yükseltmek açısından risk oluşturabilir. Hindistancevizi suyu, greyfurt ve avokado gibi bitkisel besinler, şeker ilave edilmeden hazırlanabilir. Şekersiz hazırlanmaları sınırsız tüketilebileceği anlamına gelmez; bu besinlerin tüketimlerinin belirli bir miktarda tutulması gerekir.
Gıdaların etiket bilgilerinden şeker içeriğinin değerlendirilmesi mümkün müdür? Etiket bilgilerinde, açık ifadeyle 'şeker' yazmıyor olması, her zaman ürünün şeker içermediğini göstermez. Örneğin etiket bilgisinde mısır şurubu, glikoz şurubu gibi besin hammaddeleri yer alıyorsa, o ürün şeker içeriyordur.
Enerjisi azaltılmış uygun gıdalar yiyin.
Şeker içermeyen fakat beyaz un miktarı yüksek yiyecekleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beyaz ve kepekli un, benzer enerji miktarını kapsamakla birlikte kan şekerini sofra şekeri kadar hızlı yükseltir. Bu nedenle beyaz ekmek, poğaça, diyabetik baklava, diyabetik kek ve diyabetik kurabiye gibi yiyecekler, tüketildiklerinde kana geçiş hızları yüksek olduğundan tercih edilmemeli.
Pişmiş sebze ve meyvelerin tüketimi de fayda sağlar mı?
Taze sebze ve meyveler, vitaminler, minerallerden açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılmasına katkıda bulunan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Enerjisi azaltılmış gıdalar diyabetliler de uygun mu? Hayır, uygun değil. Gıdanın enerjisinin azaltılmış olması şeker içermediği anlamına gelmez. Yiyeceklerde şeker dışında yağ ve protein de enerji sağlar. Dolayısıyla bir gıdanın enerjisi, içerdiği şeker miktarı aynen korunmak suretiyle oranı azaltılarak düşürülmüş olabilir. Bu durumda ortaya şeker içeren fakat düşük yağlı yağsız olduğu için enerjisi azaltılmış ürünler çıkar. Günde En az 8 Bardak su içilmelidir.
Diyabette beslenmenin temel prensipleri nelerdir?
Yemek yeme alışkanlığının sağlıklı beslenme ölçütlerinde olması gerekir. Özellikle de tedavide insülin kullanılıyorsa beslenme, aktiviteyle birlikte daha da önem kazanır. Az ve sık olacak şekilde günde üçü ana öğün, ikisi ara öğün olacak şekilde 5-6 kez beslenmek gerekir. Sabah kahvaltılarının atlanmaması önem taşıyor. Temel besin grupları olan süt, et, meyve, sebze, yağ ve tahıl gruplarını dengeli tüketmek gerekir. Süt ve süt ürünlerinin yarı yağlı çeşitleri tercih edilmeli. Sakatatlar ve şarküteri ürünleri yerine ızgara veya söğüş balık, yağsız et tercih edilmeli. Her ana öğünde mutlaka taze salata olması gerekli. Meyvelerse ara öğünlerde atıştırmak için iyi bir alternatif. Tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı ve kaymak gibi yağ çeşitleri yerine günde üç tatlı kaşığını geçmeyecek miktarda zeytinyağı kullanılabilir. Alkol ve şeker içerikli içeceklerden ve taze sıkılmış meyve sularından uzak durulmalı. Gün içinde şekersiz bitki çayları sıklıkla tüketilebilir. Günde en az 8 su bardağı su içmeye dikkat edilmeli ve spor yapılmalı. Ancak bu tedavi mutlaka kişiye göre belirlenmelidir. Fiziksel aktivitelere önem verin: Düzenli egzersiz yapmanız size pek çok açıdan yardım edebilir. Kilonuzu uygun düzeyde tutmanızı sağlar. Kan şekerinizi daha iyi kontrol etmenize yardımcı olur.
Diyabetle yaşamayı kabullenin. Bu konuda zorluk ve sıkıntılar yaşıyorsanız, yaşam bir azap haline gelmişse, bir psikologdan yardım istemekten çekinmeyin.
Unutmayın!
Diyabet hastalığı ile normal bir hayat sürmek mümkündür. Doktorunuzun önerilerine uyarak, düzenli beslenme, egzersiz, kontrol, şifalı bitki ve ilaç kullanımıyla sağlıklı ve uzun bir hayata sahip olabilirsiniz.
Metabolik sendromda faydalı olabilecek bitkiler:
Karabaş Kekik: Hazmı kolaylaştırıcı ve idrar söktürücüdür. Bağırsak gazlarını giderir ve safra akışını düzenler, salgı bezlerini çalıştırır, spazm çözücüdür. Şeker hastalığında son derece önemlidir, kanda ve idrarda şekeri düşürür. Kan dolaşımını uyarıcı olarak kullanılır.
Bahar: Şeker hastalığının en etkili doğal ilacıdır. Şeker hastalığını tedavi edici özellik taşır ve bitkisel insülin kaynağıdır. Teskin edicidir, çarpıntıları giderir.
Yeşil Fasulye Kabuğu: Şeker hastalığının en iyi tedavi yollarından biridir. Çay formülüne katılır.
Okaliptüs: Solunum yolları enfeksiyonlarında iyileştiricidir, balgam söktürür ve öksürüğü keser. Ayrıca antiseptik özelliğe sahip olup, bronşitte burun ve boğaz hastalıklarında etkilidir ve iyileştiricidir.
Zeytin Yaprağı: Diabette tedaviye yardımcı olarak kullanılır. Damar genişleticidir, sinirsel tansiyonda düşürücü etkisi vardır. Ayrıca şeker hastalarında kan şekerini düşürdüğü bilinmektedir.
Üvez Yaprağı: Yapraklarında bulunan Tanen dolayısıyla şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır. Laboratuar deneyleri yaprakların kan şekerini düşürücü bir etkiye sahip bulunduğunu göstermektedir.
Ceviz Yaprağı: Pankreas ve karaciğer çalıştırıcıdır. Antidiabetik olmasından dolayı şeker hastalığını iyileştirici özelliktedir. Hazmı kolaylaştırır.
Mersin Yaprağı: Pankreas çalıştırıcıdır. En çok dikkat edilmesi gereken husus, meyveleri olgunlaşmadan önce yaprakların toplanmasıdır. Çünkü myrtillin isimli bir madde, yapraklarda meyve olgunlaşmadan önce bol miktarda bulunur. Buna bitkisel insülin de denir. Bu maddeyi ayrıştırarak insülin enjeksiyonuna gerek kalmadan kan şekeri düşürülebilir.
Lavanta: Sinirsel baş ağrıları ve uykusuzlukta önemlidir, tansiyon düşürücüdür. Sinirleri ve kalbi kuvvetlendirici tonik etkisindedir. Sakinleştirir.
Boyotu Tohumu: Şeker hastalığına karşı önemli ölçüde kullanılmaktadır. Metabolizma düzenleyicidir. Aynı zamanda göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü ve kolesterol düşürücüdür.
Böğürtlen Yaprağı: Kuvvet verici, idrar söktürücüdür. Atidiabetik olup şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır ve iyileştirici özelliğe sahiptir. Kan temizleyici ve ağrı kesicidir.
Adaçayı: Midevidir. Sindirim sistemini kolaylaştırıcıdır, kan şekerini düşürücü ve şeker hastalığını iyileştirici, gaz gidericidir. Teskin edici, kan temizleyici, antibiyotik özelliğe sahiptir. Mide ve bağırsakları rahatlatır. Hazımsızlıkta çok etkili olup aynı zamanda idrar söktürücü özelliğe sahiptir.
Civan Perçemi: Diüretik, kan dindirici, sindirim ve kan dolaşımını düzenleyici, sindirim ve idrar yolları spazmlarını giderici, safra artırıcı, menapoz rahatsızlıklarını giderici, lenf bezleri rahatsızlıkları, çocukların işeme zorlukları, romatizma ve sinir bozuklukları, adet düzensizliği ve hemoroitte, genel yorgunluk ve gripte son derece önemlidir.
Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Şeker kan dolaşımında kalarak kan şekerini yükseltir. Vücudumuz ise şeker denizi içinde yüzerken (insülin eksikliği nedeniyle kullanamadığı için) şekersizlikten, enerji üretmek için yağları ve kasları yakar. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. Kanda bütün vücudu dolaşan yüksek kan şeker seviyesi küçük damarlarda daralma meydana getirir ve böylece kan dolaşımı zayıflar. Bu nedenle diyabetik hastalarda böbrek hastalıkları, yaraların geç iyileşmesi, ayak ve göz problemleri gibi komplikasyonlar görülür. Diyabetin kronik komplikasyonlarından biri de ‘nefropati’ adı verilen böbrek hastalığıdır. On yılı aşkın Tip 1 diyabetlilerin yüzde 35’inde bu hastalık görülmektedir. Böbrek işlevinde azalma olan nefropatinin, erken dönemde tanısı konulursa yoğun insülin ve sıkı kontrol ile ilerlemesi durdurulmakta ve geriye döndürülmektedir. Bu komplikasyonun tanısı için, mikroalbüminüri testini yapmak gerekecektir. Diyabetin görmeyi tehdit eden en önemli komplikasyonu; göz küresinin arka bölümünde yer alan ve retina adı verilen ağ tabakasında sebep olduğu hasardır. Diyabet tanısı konulduğunda, hasta tam bir göz dibi muayenesinden geçirilmelidir. Beş yıldan daha uzun süredir tip 1 diyabeti olanlar, gözlerini yılda en az bir defa kontrol ettirmelidir. Tip 2 diyabeti olanlarda ise bu kontrol, hastalık öğrenilir öğrenilmez başlamak üzere, yine yılda en az bir defa yapılmalıdır. Göz sorunları erkenden fark edildiğinde, bunların hastanın yaşamını etkileyebilen boyutlara ulaşmalarını önleyecek önlemler ve tedaviler vardır. Örneğin; diyabetik retinopatide zamanında yapılan lazer tedavisi ciddi görme kaybı riskini yaklaşık %60 oranında azaltabilmektedir.
Diyabet aynı zamanda yağ metabolizmasını değiştirerek, kan damarlarında kolesterol yüklü plakların oluşması riskini arttırır. Bu da, diyabet hastası bir kişinin potansiyel olarak kalp damar hastalıkları riskini de taşıması anlamına gelir. Diyabet, ‘ateroskleroz’ adı da verilen damar sertliği gelişmesini hızlandırmakta ve koroner damar hastalığının ortaya çıkma sıklığını artırmaktadır. Ateroskleroza bağlı olarak ortaya çıkabilecek diğer büyük damar hastalıklarının (beyin damarlarındaki tıkanmalar) oluşması riskini de artırmaktadır. Çok yüksek kan şekeri ve kan yağının yüksekliği, şişmanlık, tütün kullanma gibi kardiovasküler risk faktörleri, kalp ve damar hastalıkları oluşumunu hızlandırır. Bu nedenle, diyabetli hastalar, kan yağları (total kolesterol, HDL, LDL, VLDL ve trigliserid) düzeylerini 3-6 aylık aralıklarla ölçtürmelidir. Kolesterol, diyabeti etkileyen önemli faktörlerden biridir.
Diyabet aynı zamanda kalbi çevreleyen damarlarla, kollara, bacaklara ve kalbe kan götüren damarlara da hasar verebilir. Damarların iç yüzünde gelişen hasar, esneklik kaybına neden olur. Kandaki kolesterol, hasar gören yerlerde tutulur ve zamanla damar tıkanır. Sonuç olarak kalp, kanı gittikçe tıkanan damarlardan geçirebilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu durum kalp krizlerinin, inmelerin/felçlerin gelişmesine, tansiyonun yükselmesine, kollara, bacaklara ve başa yetersiz kan gitmesine neden olabilir. Kalp ve kan damarları, diyabeti olmayan insanlarda da hasar görebilir; ama diyabetli hastalarda daha yüksektir. Diyabet ayrıca, sinir hücrelerine de zarar verebilir. Bunun tıptaki adı ‘nöropati’ dir. Kan şekeri yüksek olduğunda sinir hücreleri şişer ve bozunuma uğrar. Zamanla bunlar, vücutta organlara sinyaller taşımak şeklindeki temel görevlerini yerine getiremez olurlar. Bazı sinirlerin hasar görmesi ayaklarda ve bacakların aşağı kısımlarında karıncalanma, uyuşma, yanma, sızı veya zonklama hislerine neden olur. Nöropati semptomları zaman zaman ortaya çıkıp zaman zaman kaybolabilir. Birçok hasta ağrılarının, kan şekeri normale yakın olduğu zaman daha azaldığını bildirir. Sinirlerin hasar görmesine bağlı olarak, cinsel sağlığı da olumsuz yönde etkileyebilir.
Artık şeker hastalığı metabolik sendrom içinde anılmaktadır. Metabolik sendromun en önemli özellikleri insülin direnci, abdominal şişmanlık, yüksek kan basıncı ve lipid bozukluklarıdır. Yani diyabet, tansiyon, hiperkolesterolemi gibi problemlerin toplamı metabolik hastalık olarak belirtilmektedir. Size doğal destek ürünleri hazırlarken bunu gözardı etmiyoruz.
METABOLiK SENDROM OLUP OLMADIĞINIZIN ARAŞTIRILMASI İÇİN:
1. Haftada 5’ten fazla çikolata bar, patates cipsi, mısır gevreği ya da benzeri sanayi gıdaları yiyor musunuz? (evet/hayır)
2. Hiç tansiyonunuz ölçüldüğünde size yüksek olduğu söylendi mi? (evet/hayır)
3. Düzenli egzersize rağmen kilo vermekte zorlanıyor musunuz? (evet/hayır)
4. Kilonuz özellikle karın ve bel çevrenizde mi lokalize? (evet/hayır)
5. Kalp damar hastalığı, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı bulunan yakınınız var mı? (evet/hayır)
6. Yemek öğünleri arasında konsantrasyon kaybı, baş ağrısı, mide bulantılarınız oluyor mu? (evet/hayır)
7. Kolesterolünüz yüksek mi? (evet/hayır)
8. Sıklıkla şekerli gıdalar yeme ihtiyacı duyuyor musunuz? (evet/hayır)
9. İdeal kilonuzun 5 kilo veya daha fazla üzerinde misiniz? (evet/hayır)
10. Yemek yedikten sonra genellikle yorgunluk hissediyor musunuz? (evet/hayır)
11. Pirinç, patates, un içeren gıdaları haftada 3 kereden fazla alıyor musunuz? (evet/hayır)
12. Hipogliseminiz (kan şekeri düşüklüğü) var mı? (evet/hayır)
13. Haftada 2 kereden daha az mı egzersiz yaparsınız? (evet/hayır)
14. Gün içinde enerji iniş çıkışları yaşar mısınız? (evet/hayır)
0-4 EVET: Metabolik sendrom için düşük risk.
5-8 EVET: Metabolik sendrom için orta risk. Araştırılması önerilir.
9-14 EVET: Metabolik sendrom için yüksek risk. Tedavi başlanması önerilir.
Metabolik Sendrom Çalışma Grubunun Önerdiği, Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri
Aşağıdakilerden en az biri
İnsülin direnci
Bozulmuş glikoz toleransı
Aşikar diabetes mellitus ve
Aşağıdakilerden en az ikisi
Hipertansiyon (kan basıncı> 130/85 mmHG veya antihipertansif kullanıyor olmak)
Dislipidemi (trigliserid düzeyi>150 mg/dl veya HDL düzeyi erkekte <40 mg/dl, kadında < 50 mg/dl.
Abdominal obezite (VKİ>30 kg/m² veya bel çevresi: erkeklerde >102cm, kadınlarda >88 cm. )
Mikroalbüminüri (idrar albumin atılımı>20 mcg/dakika veya albumin / kreatinin oranı > 30mg/g
Diyabette özel bir beslenme programı uygulamak gerekli mi?
Diyabette özel bir beslenme yoktur. Diyabetliye önerilen beslenme, aslında herkesin uygulaması gereken sağlıklı beslenme programıdır. Diyabetliye öğretilmesi gereken sağlıklı beslenme ilkeleridir. Bu ilkeler kişinin tip 1 ya da diyabetli oluşuna göre değişir. İyi bir beslenme programı ile kan şekerinin normal düzeylerde tutulması sağlanarak, hastalığın ilerideki dönemlerinde oluşacak sorunlar önlenecektir. Az ve sık şekilde günde üçü ana, ikisi ara öğün olmak üzere 5-6 kez beslenmelidir. Taze sebze-meyveler de, vitamin ve mineraller açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Diyabetli hasta beslenme alışkanlıklarını nasıl düzenleyebilir?
Tüm diyabetlilerin ihtiyaçlarına cevap verecek tek bir diyet örneği yoktur. Her hastaya ayrı bir program gerekir. Beslenme programı düzenlenirken hedef kişinin yaş, cins, vücut ağırlığı, meslek ve aktivite durumu göz önüne alınmalıdır.
Bir yiyecek veya içecek tatlı değilse, 'diyabetliler için uygundur' denilebilir mi?
Hayır. Aslında tadı ne olursa olsun genelde yiyecekler şeker içermektedir. Örneğin 1 limonun; çeyrek büyüklükteki ayvanın ya da 1 elmanın da içerdiği şeker miktarı aynıdır. Bu nedenle neyi ve ne kadar tükettiğimizi biliyorsak, 'sağlıklı beslenme ilkelerini takip ediyoruz' demektir. Besinin basit şeker içermemesi, diyabetliler için en önemli kriterdir. Ancak yağlı olması da önemli. Adı diyabetik olan ürünler (diyabetik çikolata, diyabetik helva diyabetik baklava) şekersizdir, ancak içerdikleri yüksek yağ oranı sebebiyle kan şekerini yükseltmek açısından risk oluşturabilir. Hindistancevizi suyu, greyfurt ve avokado gibi bitkisel besinler, şeker ilave edilmeden hazırlanabilir. Şekersiz hazırlanmaları sınırsız tüketilebileceği anlamına gelmez; bu besinlerin tüketimlerinin belirli bir miktarda tutulması gerekir.
Gıdaların etiket bilgilerinden şeker içeriğinin değerlendirilmesi mümkün müdür? Etiket bilgilerinde, açık ifadeyle 'şeker' yazmıyor olması, her zaman ürünün şeker içermediğini göstermez. Örneğin etiket bilgisinde mısır şurubu, glikoz şurubu gibi besin hammaddeleri yer alıyorsa, o ürün şeker içeriyordur.
Enerjisi azaltılmış uygun gıdalar yiyin.
Şeker içermeyen fakat beyaz un miktarı yüksek yiyecekleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beyaz ve kepekli un, benzer enerji miktarını kapsamakla birlikte kan şekerini sofra şekeri kadar hızlı yükseltir. Bu nedenle beyaz ekmek, poğaça, diyabetik baklava, diyabetik kek ve diyabetik kurabiye gibi yiyecekler, tüketildiklerinde kana geçiş hızları yüksek olduğundan tercih edilmemeli.
Pişmiş sebze ve meyvelerin tüketimi de fayda sağlar mı?
Taze sebze ve meyveler, vitaminler, minerallerden açısından çok zengindir. Aynı zamanda kan şekerinin azaltılmasına katkıda bulunan posa çeşitlerini içerirler. Pişirildiğinde vitaminler kaybolsa da içerdikleri posa yararlıdır.
Enerjisi azaltılmış gıdalar diyabetliler de uygun mu? Hayır, uygun değil. Gıdanın enerjisinin azaltılmış olması şeker içermediği anlamına gelmez. Yiyeceklerde şeker dışında yağ ve protein de enerji sağlar. Dolayısıyla bir gıdanın enerjisi, içerdiği şeker miktarı aynen korunmak suretiyle oranı azaltılarak düşürülmüş olabilir. Bu durumda ortaya şeker içeren fakat düşük yağlı yağsız olduğu için enerjisi azaltılmış ürünler çıkar. Günde En az 8 Bardak su içilmelidir.
Diyabette beslenmenin temel prensipleri nelerdir?
Yemek yeme alışkanlığının sağlıklı beslenme ölçütlerinde olması gerekir. Özellikle de tedavide insülin kullanılıyorsa beslenme, aktiviteyle birlikte daha da önem kazanır. Az ve sık olacak şekilde günde üçü ana öğün, ikisi ara öğün olacak şekilde 5-6 kez beslenmek gerekir. Sabah kahvaltılarının atlanmaması önem taşıyor. Temel besin grupları olan süt, et, meyve, sebze, yağ ve tahıl gruplarını dengeli tüketmek gerekir. Süt ve süt ürünlerinin yarı yağlı çeşitleri tercih edilmeli. Sakatatlar ve şarküteri ürünleri yerine ızgara veya söğüş balık, yağsız et tercih edilmeli. Her ana öğünde mutlaka taze salata olması gerekli. Meyvelerse ara öğünlerde atıştırmak için iyi bir alternatif. Tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı ve kaymak gibi yağ çeşitleri yerine günde üç tatlı kaşığını geçmeyecek miktarda zeytinyağı kullanılabilir. Alkol ve şeker içerikli içeceklerden ve taze sıkılmış meyve sularından uzak durulmalı. Gün içinde şekersiz bitki çayları sıklıkla tüketilebilir. Günde en az 8 su bardağı su içmeye dikkat edilmeli ve spor yapılmalı. Ancak bu tedavi mutlaka kişiye göre belirlenmelidir. Fiziksel aktivitelere önem verin: Düzenli egzersiz yapmanız size pek çok açıdan yardım edebilir. Kilonuzu uygun düzeyde tutmanızı sağlar. Kan şekerinizi daha iyi kontrol etmenize yardımcı olur.
Diyabetle yaşamayı kabullenin. Bu konuda zorluk ve sıkıntılar yaşıyorsanız, yaşam bir azap haline gelmişse, bir psikologdan yardım istemekten çekinmeyin.
Unutmayın!
Diyabet hastalığı ile normal bir hayat sürmek mümkündür. Doktorunuzun önerilerine uyarak, düzenli beslenme, egzersiz, kontrol, şifalı bitki ve ilaç kullanımıyla sağlıklı ve uzun bir hayata sahip olabilirsiniz.
Metabolik sendromda faydalı olabilecek bitkiler:
Karabaş Kekik: Hazmı kolaylaştırıcı ve idrar söktürücüdür. Bağırsak gazlarını giderir ve safra akışını düzenler, salgı bezlerini çalıştırır, spazm çözücüdür. Şeker hastalığında son derece önemlidir, kanda ve idrarda şekeri düşürür. Kan dolaşımını uyarıcı olarak kullanılır.
Bahar: Şeker hastalığının en etkili doğal ilacıdır. Şeker hastalığını tedavi edici özellik taşır ve bitkisel insülin kaynağıdır. Teskin edicidir, çarpıntıları giderir.
Yeşil Fasulye Kabuğu: Şeker hastalığının en iyi tedavi yollarından biridir. Çay formülüne katılır.
Okaliptüs: Solunum yolları enfeksiyonlarında iyileştiricidir, balgam söktürür ve öksürüğü keser. Ayrıca antiseptik özelliğe sahip olup, bronşitte burun ve boğaz hastalıklarında etkilidir ve iyileştiricidir.
Zeytin Yaprağı: Diabette tedaviye yardımcı olarak kullanılır. Damar genişleticidir, sinirsel tansiyonda düşürücü etkisi vardır. Ayrıca şeker hastalarında kan şekerini düşürdüğü bilinmektedir.
Üvez Yaprağı: Yapraklarında bulunan Tanen dolayısıyla şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır. Laboratuar deneyleri yaprakların kan şekerini düşürücü bir etkiye sahip bulunduğunu göstermektedir.
Ceviz Yaprağı: Pankreas ve karaciğer çalıştırıcıdır. Antidiabetik olmasından dolayı şeker hastalığını iyileştirici özelliktedir. Hazmı kolaylaştırır.
Mersin Yaprağı: Pankreas çalıştırıcıdır. En çok dikkat edilmesi gereken husus, meyveleri olgunlaşmadan önce yaprakların toplanmasıdır. Çünkü myrtillin isimli bir madde, yapraklarda meyve olgunlaşmadan önce bol miktarda bulunur. Buna bitkisel insülin de denir. Bu maddeyi ayrıştırarak insülin enjeksiyonuna gerek kalmadan kan şekeri düşürülebilir.
Lavanta: Sinirsel baş ağrıları ve uykusuzlukta önemlidir, tansiyon düşürücüdür. Sinirleri ve kalbi kuvvetlendirici tonik etkisindedir. Sakinleştirir.
Boyotu Tohumu: Şeker hastalığına karşı önemli ölçüde kullanılmaktadır. Metabolizma düzenleyicidir. Aynı zamanda göğüs yumuşatıcı, balgam söktürücü ve kolesterol düşürücüdür.
Böğürtlen Yaprağı: Kuvvet verici, idrar söktürücüdür. Atidiabetik olup şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır ve iyileştirici özelliğe sahiptir. Kan temizleyici ve ağrı kesicidir.
Adaçayı: Midevidir. Sindirim sistemini kolaylaştırıcıdır, kan şekerini düşürücü ve şeker hastalığını iyileştirici, gaz gidericidir. Teskin edici, kan temizleyici, antibiyotik özelliğe sahiptir. Mide ve bağırsakları rahatlatır. Hazımsızlıkta çok etkili olup aynı zamanda idrar söktürücü özelliğe sahiptir.
Civan Perçemi: Diüretik, kan dindirici, sindirim ve kan dolaşımını düzenleyici, sindirim ve idrar yolları spazmlarını giderici, safra artırıcı, menapoz rahatsızlıklarını giderici, lenf bezleri rahatsızlıkları, çocukların işeme zorlukları, romatizma ve sinir bozuklukları, adet düzensizliği ve hemoroitte, genel yorgunluk ve gripte son derece önemlidir.
Ömer Coşkun Kimdir
Tabiatçı, bilim adamı, herbalist, bitkisel ilaç araştırmacısı, yazarı ve bitki özleri üreticisidir. Ömer Coşkun bitkisel ilaç uygulanması düşünüldüğünde şifalı bitkiler ve antioksidanlarla ilgili 47 uluslararası ve 68 ulusal çalışma yapmış bir tıp doktorudur ve Türkiye' de haklı olarak ilk akla gelen güvenilir isimdir. Hekimlerin, eczacıların ve akademisyenlerin büyük çoğunluğunun soğuk baktığı veya bilgi sahibi olmadığı şifalı bitkileri tıbba, sağlıklı yaşama ve ekonomiye kazandırmaya çalışmaktadır. Türkiye'nin ilk ve tek herbalist akademisyen doktorudur.
Doktor: Aksaray ili Eskil ilçesi Ihlara Sağlık Ocağı’nda 1993 yılında Hükümet Tabibi olarak atandı ve yüzlerce kişiyi muayene ve tedavi etti. Kayseri’de bir hastanede kurucu yönetim kurulu üyeliği yaptı ve acil servisinde çalıştı. Akdeniz bölgesinde turizm hekimliği yaptı. Avrupa Topluluğu İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği kapsamında bir sendikaya bağlı olarak Türkiye’nin çeşitli illerinde binlerce işçiye işyeri hekimliği, sağlık danışmanlığı, check up hizmeti ve ultrasonografi yaptı. Üniversite hastanelerinde ve çeşitli polikliniklerde hekim olarak görev aldı. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Tüp bebek merkezi’nde çalıştı.
Araştırmacı: Dünyadaki bütün bilim adamlarının yaptığı çalışmaların görüldüğü www.pubmed.com isimli internet sitesine ‘coskun o’ anahtar kelimeleri yazıldığında çalışmalarının bir kısmı görülecektir. İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki Tıp eğitimine başladığı 1987 yılında aynı zamanda Deneysel Tıp Araştırmalar Merkezi (DETAM) da diabet grubuna dahil olarak bilimsel çalışmalarına başladı. Fakültenin bitiminde kazandığı Erciyes Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji (hücre – doku ve anne karnındaki çocuk bilimi) ihtisası sırasında sara hastalığında kullanılan valproat’ın karaciğerde oluşturduğu hasara karşı karnitin uygulanmasının etkilerini araştırmakla da bilimsel makaleler yazmaya başladı (Valproate uygulanan ratlarda hepatotoksisite ve karnitin uygulanmasının etkileri. Erciyes Tıp Dergisi, 19(2): 74-77, 1997). Toplamda 100’ü geçen ulusal ve uluslararası çalışmalarıyla kendini bilimsel olarak isbat eden Dr. Ömer Coşkun çeşitli kongrelerde ulusal (Coşkun Ö. Kronik Toluen intoksikasyonunda periferik sinir sistemi hasarı. 29. Türk Fizyolojik Bilimler Derneği Kongresi, En iyi üçüncü poster ödülü, 1-5 Eylül, P-27, GATA, ANKARA) ve uluslar arası (Coskun O. 3 Congresso Italo-Turco Di Laringologia 15-16 Ottobre, En iyi poster ödülü, Ottobre 2004 Chieti-Pescara, ITALIA) ödüller kazanmıştır.
Eğitici: Erciyes Tıp Fakültesinde 1998 yılında Öğretim Görevlisi olarak başladığı Tıp Fakültesi öğrencilerinin ve yardımcı sağlık personelinin eğitilmesi görevine yedek subay olarak askerlik vazifesini yerine getirmek amacıyla sevkedildiği Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde devam etti. 2001 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim dalına Yardımcı Doçent ve Anabilim Dalı Başkanı olarak atandı ve 2005 yılında bu görevinden gördüğü lüzum üzerine istifa ederek memleketi Adana’ya yerleşti. 1987 yılında başlayıp halen devam eden eğitim ve araştırma çalışmalarına profesyonel olarak ve çeşitli kurumlara danışmanlık yaparak devam etmektedir.
Üretici: Yeterli eğitiminden ve bitkisel ilaçlara yönelmesinden sonra konunun uzmanları olan bilim adamları ile sürekli bilgi alışverişine girdi. Yurt içi ve yurt dışı çeşitli üniversitelerin Tıp Fakülteleri, Ziraat Fakülteleri, Eczacılık Fakülteleri ve Tubitak'ın bilim adamları ile diyalog halinde oldu. Prof.Dr. Ayten Doğan, Prof.Dr.Mihri Mimioğlu ve Prof.Dr.Turhan Baytop gibi kendi dalındaki otoritelere pek çok merak ettiği konuyu danıştı ve eserlerini aldı, okudu. Amerika, Almanya ve Fransa'dan getirdiği özel laboratuar makine ve ekipmanlarını Adana’da kurup bir bitkisel ilaç araştırma laboratuarı oluşturdu. Tıbbi bitkilerin etken maddelerini distilasyon ünitesinde ve gaz kromatografi cihazında, birlikte çalıştığı gıda mühendisi, kimyager ve eczacıların da katkıları ile tespite ve üretime başladı.
NASIL BAŞLADI VE NASIL BAŞARDI? Akdeniz Bölgesinde bitkisel ilaçlar çok eskiden bu yana yaygın olarak kullanılır. Özellikle Coşkunlar gibi Türkmen kökenli ailelerin yaşamlarında doğal şifa maddelerinin vazgeçilmez bir yeri vardır. Doktor Ömer Coşkun, Kökü, Orta Asya'dan gelen Türkmen Afşar beyliğinin torunlarındandır. Türk gelenek ve göreneklerine göre yetiştirilmiş bir ailenin ferdidir. Dört kuşak öncesindeki dedeleri Osmanlı'nın ve Çukurova'nın güçlü beylerindendir. Bilgisinin temeli Tıp eğitimine ve Türkiye halk ilaçlarına dayalıdır. Dedesinden, ninesinden ve Çerçi Yusuf gibi aktarlardan şifalı otların çeşitli yararları ve kullanımı konularında denenmiş bilgiler aldı. Doğduğu ve büyüdüğü bölge ise şifalı bitkilerin bolluğu ve etken maddelerinin fazlalığı bakımından dünyada az bulunur bir bölge olduğundan doğal olarak Dr. Ömer Coşkun’da bu ortamda büyüdü. Lokman Hekimin yaşadığı bölge olan Misis yöresinde ölüm hariç her derdin devası olduğuna inanılır. Halkın bitkisel ilaçlarla iyileşmesini olağan ve sıradan bir olay olarak görüp yöresel halk ilaçlarını öğrendi. Araştırıcı yaratılışı nedeni ile, sağlık ve doğa gibi en önemli bir konuya karşı sonsuz bir merak sardı. Adı "Çağdaş Lokman Hekim"e çıktı. Başarısından dolayı haklı olarak ünlü oldu.
Firması Adana'dadır. Anatolian Life Products isimli firmasının ürettiği tıbbi bitkiler ve bitki özlerini iç ve dış piyasaya sunmaktadır. Ayrıca Nurs Lokman Hekim kuruluşuyla birlikte yurt içindeki 1500 civarında eczaneye ve iş yerine bitki özleri, tıbbi bitkiler ve doğal kozmetik ürünler pazarlamaktadır. Çalışmalarını bilen fazla sayıdaki hasta vatandaşların, çeşitli sorunları için gelerek muayenehanesine başvurmaları üzerine Adana içinde perakende satış yapan ve doğal bir eczane görünümünde olan iki işyeri açtı. Sayıları her gün artan hasta insanlara, hem kendi bilgi, deneyim ve gözlemlerinin sonucunda edindiği bilgiler ışığında, hem de Fransız Doktor Jean Valnet, Alman Doktor Zimmerman' ın Türk botanikçi Prof.Dr.Turhan Baytop'un ve yine Türk Doktorlar Emin Derman, Saip Giray ve Rauf Akbarlas' ın kitaplarındaki terkiplere göre geliştirdiği bitkisel drogları önerip, firmalara gerekli danışmanlık hizmeti vererek, binlerce insanın çeşitli hastalıklardan iyileşmelerini sağladı. İyileşen insanların başkalarına tavsiyesi üzerine daha da çok başvuru yapıldığından Türkiye ve yurt dışında haklı bir üne kavuştu. Artık O'na "Çağdaş Lokman Hekim" diyorlardı. Bu birikimlerini www.anatoliannutrition.com ve www.coskuntip.com isimli sitede topladı. Her gün yüzlerce hasta insana bilgi birikimini aktarmaktadır.
Doktor: Aksaray ili Eskil ilçesi Ihlara Sağlık Ocağı’nda 1993 yılında Hükümet Tabibi olarak atandı ve yüzlerce kişiyi muayene ve tedavi etti. Kayseri’de bir hastanede kurucu yönetim kurulu üyeliği yaptı ve acil servisinde çalıştı. Akdeniz bölgesinde turizm hekimliği yaptı. Avrupa Topluluğu İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği kapsamında bir sendikaya bağlı olarak Türkiye’nin çeşitli illerinde binlerce işçiye işyeri hekimliği, sağlık danışmanlığı, check up hizmeti ve ultrasonografi yaptı. Üniversite hastanelerinde ve çeşitli polikliniklerde hekim olarak görev aldı. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Tüp bebek merkezi’nde çalıştı.
Araştırmacı: Dünyadaki bütün bilim adamlarının yaptığı çalışmaların görüldüğü www.pubmed.com isimli internet sitesine ‘coskun o’ anahtar kelimeleri yazıldığında çalışmalarının bir kısmı görülecektir. İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki Tıp eğitimine başladığı 1987 yılında aynı zamanda Deneysel Tıp Araştırmalar Merkezi (DETAM) da diabet grubuna dahil olarak bilimsel çalışmalarına başladı. Fakültenin bitiminde kazandığı Erciyes Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji (hücre – doku ve anne karnındaki çocuk bilimi) ihtisası sırasında sara hastalığında kullanılan valproat’ın karaciğerde oluşturduğu hasara karşı karnitin uygulanmasının etkilerini araştırmakla da bilimsel makaleler yazmaya başladı (Valproate uygulanan ratlarda hepatotoksisite ve karnitin uygulanmasının etkileri. Erciyes Tıp Dergisi, 19(2): 74-77, 1997). Toplamda 100’ü geçen ulusal ve uluslararası çalışmalarıyla kendini bilimsel olarak isbat eden Dr. Ömer Coşkun çeşitli kongrelerde ulusal (Coşkun Ö. Kronik Toluen intoksikasyonunda periferik sinir sistemi hasarı. 29. Türk Fizyolojik Bilimler Derneği Kongresi, En iyi üçüncü poster ödülü, 1-5 Eylül, P-27, GATA, ANKARA) ve uluslar arası (Coskun O. 3 Congresso Italo-Turco Di Laringologia 15-16 Ottobre, En iyi poster ödülü, Ottobre 2004 Chieti-Pescara, ITALIA) ödüller kazanmıştır.
Eğitici: Erciyes Tıp Fakültesinde 1998 yılında Öğretim Görevlisi olarak başladığı Tıp Fakültesi öğrencilerinin ve yardımcı sağlık personelinin eğitilmesi görevine yedek subay olarak askerlik vazifesini yerine getirmek amacıyla sevkedildiği Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde devam etti. 2001 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim dalına Yardımcı Doçent ve Anabilim Dalı Başkanı olarak atandı ve 2005 yılında bu görevinden gördüğü lüzum üzerine istifa ederek memleketi Adana’ya yerleşti. 1987 yılında başlayıp halen devam eden eğitim ve araştırma çalışmalarına profesyonel olarak ve çeşitli kurumlara danışmanlık yaparak devam etmektedir.
Üretici: Yeterli eğitiminden ve bitkisel ilaçlara yönelmesinden sonra konunun uzmanları olan bilim adamları ile sürekli bilgi alışverişine girdi. Yurt içi ve yurt dışı çeşitli üniversitelerin Tıp Fakülteleri, Ziraat Fakülteleri, Eczacılık Fakülteleri ve Tubitak'ın bilim adamları ile diyalog halinde oldu. Prof.Dr. Ayten Doğan, Prof.Dr.Mihri Mimioğlu ve Prof.Dr.Turhan Baytop gibi kendi dalındaki otoritelere pek çok merak ettiği konuyu danıştı ve eserlerini aldı, okudu. Amerika, Almanya ve Fransa'dan getirdiği özel laboratuar makine ve ekipmanlarını Adana’da kurup bir bitkisel ilaç araştırma laboratuarı oluşturdu. Tıbbi bitkilerin etken maddelerini distilasyon ünitesinde ve gaz kromatografi cihazında, birlikte çalıştığı gıda mühendisi, kimyager ve eczacıların da katkıları ile tespite ve üretime başladı.
NASIL BAŞLADI VE NASIL BAŞARDI? Akdeniz Bölgesinde bitkisel ilaçlar çok eskiden bu yana yaygın olarak kullanılır. Özellikle Coşkunlar gibi Türkmen kökenli ailelerin yaşamlarında doğal şifa maddelerinin vazgeçilmez bir yeri vardır. Doktor Ömer Coşkun, Kökü, Orta Asya'dan gelen Türkmen Afşar beyliğinin torunlarındandır. Türk gelenek ve göreneklerine göre yetiştirilmiş bir ailenin ferdidir. Dört kuşak öncesindeki dedeleri Osmanlı'nın ve Çukurova'nın güçlü beylerindendir. Bilgisinin temeli Tıp eğitimine ve Türkiye halk ilaçlarına dayalıdır. Dedesinden, ninesinden ve Çerçi Yusuf gibi aktarlardan şifalı otların çeşitli yararları ve kullanımı konularında denenmiş bilgiler aldı. Doğduğu ve büyüdüğü bölge ise şifalı bitkilerin bolluğu ve etken maddelerinin fazlalığı bakımından dünyada az bulunur bir bölge olduğundan doğal olarak Dr. Ömer Coşkun’da bu ortamda büyüdü. Lokman Hekimin yaşadığı bölge olan Misis yöresinde ölüm hariç her derdin devası olduğuna inanılır. Halkın bitkisel ilaçlarla iyileşmesini olağan ve sıradan bir olay olarak görüp yöresel halk ilaçlarını öğrendi. Araştırıcı yaratılışı nedeni ile, sağlık ve doğa gibi en önemli bir konuya karşı sonsuz bir merak sardı. Adı "Çağdaş Lokman Hekim"e çıktı. Başarısından dolayı haklı olarak ünlü oldu.
Firması Adana'dadır. Anatolian Life Products isimli firmasının ürettiği tıbbi bitkiler ve bitki özlerini iç ve dış piyasaya sunmaktadır. Ayrıca Nurs Lokman Hekim kuruluşuyla birlikte yurt içindeki 1500 civarında eczaneye ve iş yerine bitki özleri, tıbbi bitkiler ve doğal kozmetik ürünler pazarlamaktadır. Çalışmalarını bilen fazla sayıdaki hasta vatandaşların, çeşitli sorunları için gelerek muayenehanesine başvurmaları üzerine Adana içinde perakende satış yapan ve doğal bir eczane görünümünde olan iki işyeri açtı. Sayıları her gün artan hasta insanlara, hem kendi bilgi, deneyim ve gözlemlerinin sonucunda edindiği bilgiler ışığında, hem de Fransız Doktor Jean Valnet, Alman Doktor Zimmerman' ın Türk botanikçi Prof.Dr.Turhan Baytop'un ve yine Türk Doktorlar Emin Derman, Saip Giray ve Rauf Akbarlas' ın kitaplarındaki terkiplere göre geliştirdiği bitkisel drogları önerip, firmalara gerekli danışmanlık hizmeti vererek, binlerce insanın çeşitli hastalıklardan iyileşmelerini sağladı. İyileşen insanların başkalarına tavsiyesi üzerine daha da çok başvuru yapıldığından Türkiye ve yurt dışında haklı bir üne kavuştu. Artık O'na "Çağdaş Lokman Hekim" diyorlardı. Bu birikimlerini www.anatoliannutrition.com ve www.coskuntip.com isimli sitede topladı. Her gün yüzlerce hasta insana bilgi birikimini aktarmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)